9 Mayıs 2011 Pazartesi

KAYBETTİĞİM EŞYALARDAN DÜKKAN AÇSAM GELİR MİSİN?



Lise döneminden itibaren kaybettiğim eşyalarla bir vintage mağazası açabilirim.


Ömrümün yarısı bir önceki gün kaybettiğim eşyalarımı aramak ve toparlamakla geçti.

Bu kaybetme huyları bende 8.sınıfta başladı. Her gün bir kalem kaybetmekle başlayan alışkanlık, kalem kutu, cetveller, silgiler, saç tokaları, formamın kuşağı ile devam etti. Arkadaşlarım ben eve girdikten sonra gelip , anneme teslim ederlerdi eşyalarımı. Annem alışmıştı artık, bakalım bugün neler gelecek diye. Lise dönemindeyken bir sınıf atlayıp; çorap teki, sütyen(19 Mayıs provalarında başka bir okulun soyunma salonunda çıkartılmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır )”e kadar ilerledi. Bu olayın akabinde banyoda rastladığım beyaz sliple inanın hiç bir alakam yoktu.)

Beden eğitiminde giydiğimiz veleybolcu şortu(bir kıza vermiştim yan sınıftan, bir daha geri gelmedi. Ki o zaman çook pahalıydı), Eşofman altları ya da üstleri, Şapka, atkı, eldiven, güneş gözlükleri, kimlik,(3 kez), nüfus cüzdanı 2 kez, Okul kimliği (hemen hemen her gün). Yüzük, küpe kolye(her bindiğim arabada mutlaka düşer)
Şemsiye(artık asla şemsiye kullanmıyorum sırf bu yüzden.) Burnumdaki piercing(el ayak rahat durmadığı için )İki kez cep telefonum, spor salonunda mayom. Aile albümünden çıkartıp orjinal bir şey yaptıracağım diye topladığım bir benzeri olmayan siyah beyaz fotoğraflar ve benim profesyonel olarak çektiğirdiğim bikinili fotoğraflarım(nerde ve kimin elinde bilmiyorum). Servis beklerken üzerine oturduğum günlüğüm ,pek çok kez de ajandam. (Ohh adamlar hangi gün sevgilimle buluştuğumu, kavga ettiğim günleri , regl tarihlerimi hepsini öğrendiler.)) Üstüne telefon numaram da yazılıdır. Hani çok kaybettiğim için beni arasınlar diye. Bazen insaflı biri varsa arıyor beni, akşama buluşup, ajandamı/günlüğümü alıyorum , verirken de pis pis sırıtıyorlar. Çok renkli bir ajandam vardır. Herkese göre birşeyler var içinde. Bir gün deniz otobüsünde kitap dosyamı kaybetmiştim. Kaptan aradı buluştuk adamla bir yerde çay içip dosyamı bana teslim etti.)))

Adidas ve Nike marka şapkalar (havuz kenarında unutulur ve bir daha asla bulunamaz),
Annemin akşama gelirken al diye verdiği ilaç listesi( her seferinde eve girince hatırlarım.” Anne bir şey lazım mı akşam ?” dediğimde, “ lazım ama sen nasıl olsa unutursun , söylemeyeyim “ dediği zaman utançtan yerin dibine geçerim.
Çamaşır asarken komşunun balkonuna ya da arka bahçeye düşen çorap tekleri, çarşaf, havlu bornoz , Bakkalın kepenklerine düşen külot(çirkinse hiç üstüme alınmam, güzelse “ bişey düştü kepenklerin üstüne, siz bana şu demiri verin, ben alacağım “ derim, bazen adam ısrarla” ya zahmet etmeyin ben alırım deyip ısrarla demiri elimden çekse de ya kardeşim ver şunu görmeni istemediğim bir şey “ deyip adamın elinden demiri ısrarla alırım ; mahalle delikanlıların gözünün önünde külodu/sütyeni cebime sokar, evin yolunu tutarım.

Sabah hava soğuk, öğleden sonra sıcak olduğunda giydiğim trenckot ya da montu mutlaka ve mutlaka işyerinde unuturum. Kafelerde bıraktığım şallar yüzünden ertesi gün aynı yere gitmek zorunda kalırım.

Mutlaka ve mutlaka eldivenler. Ne şahane deri eldivenlerimin hepsi tektir. Ben de tek elime cebime sokar, açıkta kalan elime takarım. Ne yapayım ki şimdi . Takmayıp da atayım mı ?

Denize ya da havuza getirdiğim terlikler, pareolar ve benzerleri. Güneş kremlerim mutlaka ve mutlaka kaybedilen eşyalar arasındadır.

İş çıkışı buluşmak için bir arkadaşımla sözleşirim ya; onu mutlaka unutup, eve giderim, ne zaman telefon çalar ve ismi okurum” eyvah derim yine unuttum. Manikürcüye kuaföre randevu verip akşama mutlaka unuturum.

Üniversite sınavına gireceğim gün beni annem babam kız kardeşim getirdi. Akşam yatmadan önce üç dört kez evraklarımı kontrol ettiler. Üç beş tane kalem ve 3 silgi verdiler yanıma. Ben sınavda silgileri yedim. Parçalarla idare ettim.
Allahtan birileri kontrol ediyordu da cevap kağıdını vermeyi unutmadım.Sakın yanlış yere işaretleme demişti annem. Sayısallarla sözelleri karıştırma. Tamam diyerek söz vermiştim. Neyse bişey yapmadım rahat olun. Onlar da problem yoktu.

Bu eşya kaybetme huyu tamam da bazen de eve olmadak eşyalar gelir hiç tanımadığım kime ait olduğunu bilmediğim şeyler. Yukarıda bansetmiştim. İnanın o erkek slibiyle uzaktan yakından bi ilgim olamaz. Beyaz eros marka bir donu olan sevgilim olmadı hiç.




Sonra yatağımın altından sürekli emzik, bebek çorabı, biberon, oyuncaklar çıkar. Bu ne diye sormayın. Karşı kapıdaki komşumun çocuğu saat 10.30 gibi sütünü, emziğini alıp gelir, benim yatağıma gider. Uyur , sonra annesine veririm. Klasiktir bu. Gün içinde de aynısını yapar mış, oyuncaklarını alır, yatağıma girer, çoraplarını da çıkarır yatar(çocuk asaletli canım.) o yüzden her yatak /oda toplayışımda çıkan eşyalara bakıp, gülerim.

Kemer, cdler(izleyemediğim fimleri) , kitap (kime ne zaman ne verdiğimi hep unuturum) ve en çok da bilgisayarda yazdığım yazıları kaybederim.
Bugünkü dileğim bir şeyleri kaybetmeden evime varabilmek. Ama ondan daha önemli bir dileğim daha var; kendimi, az da olsa kalan masumiyetimi kaybetmemek. Siz de kaybetmeyin olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder