14 Ağustos 2013 Çarşamba

BUTİK SEVGİLİ

Yeterince üzüldüm bu aralar. Gezi olayları, Ergenekon davası sonuçları,  aşk acısı, ölümler, hastalıklar derken,  yine birbirine karışmış,  bir türlü çözülmeyen yumaklara döndüm. 
Çok üzüldüğümde bağışıklık sistemim çöküyor, sonra da abuk sabuk rahatsızlıklar çıkıyor ortaya. Üzülünce ben, ben değilim. Bayram yatakta geçti , kilo verdim, o sıkıntıdan kurtulmak çıkmak için yattığım yerde ne yazsam diye düşündüm.  “Butik Sevgili” geldi aklıma. 

Yazdım, siz de okuyun gari...







Butik otellerle başladı bu furya. Sonrasında butik pastaneler , butik kuaförler , butik dershaneler çıktı. Her şey küçülüyor, özel ve elit oluyor. 'Minicik bir ev , minicik bir otel ama, sevimli,  size özel, kişiye özel" diyerek gözümüzde şirinleştirdiler hesapta.  Eee, tabii ki bol paralı bunlar. Her şeyin bir bedeli vaaar.. İşte böyle böyle  kandırdılar bizi. Ya adı “Sevgilim” olan ilişkilere ne oldu?  Kapının önünde beklemeler, mektup yazmalar, evin balkonuna müzik seti koyup, sözleri hep bizim için yazılmış olan,  bağırtmalı çığırtmalı şarkılara  ne oldu? Ah , ah . Rica ederim bana güzel günleri hatırlatıp, üzmeyiniz...Biz konumuza dönelim.
Butik sevgililerin ortak özellikleri:

Kendi evleri olur, asla ailesiyle yaşamazlar. Evleri genelde 1+1,  Stüdyo tipidir. Öyle bekar evleri gibi olmaz. Minimalist tarzda döşenmiştir. Gardrobun üstüne anneanne yorganları koymaz, mutfakta plastik yoğurt kapları biriktirmezler. Sehpada, masada örtü kullanmayı sevmezler. Yemek takımları son derece özel, kaşık ve çatallar genellikle gümüş kaplamadır. Yemeğin suyuna ekmek batırıp yemezler, hele parmaklarını hiç yalamazlar.
 
Yemekte çatallar bıçaklar en dikkatli şekilde tutularak yenir. Hele balık yiyorsa, mutlaka çatalını bıçağını ona göre kullanır. Mıy mıy, saatlerce... Samimi olmayan, hesap sorulmayan, gündelik esprilerin olmadığı bir yemektir bu. Butik sevgiliyle ense tokat- kıça parmak, gülerken kol sıkmak,  dizlerini dövmek, çırpınmak  şeklindeki davranışlar mümkün değildir. Yemekten sonra arabaya bindirmeden önce estetik vücut hareketleriyle. kapınızı açarlar.

Tuvaletleri asla kirli olmaz; Eee, çok normal. Adam planlı yaşıyor, hangi saatte kimi çağıracağı belli. Klozet kapağı umumi tuvaletlerdeki gibi sıçramış çiş ve dökülmüş tüylerle dolu olmaz. Neden bilmem ama bu adamların kıllı olanına, kıl dökenine rastlanmaz. Klozet kapağı götüne uygundur; kışın sıcak, yazın serin tutan, şekilli mekilli, orijinal tarzdadır. Havluları, klozet kapağı ve yerdeki taşlar son derece uyumlu renklerdedir. Cami fayansı gibi  desenleri asla kullanmazlar.Git, bak bakalım banyona,  seninki öyle mi?)

Her şey dahil olayı bu adamlarda yoktur. Öyle olsa zaten beş yıldızlı sevgili olurlardı. Butik bunlar, oğluummm.Yarım pansiyon yani. Bağlılık, sevgi, sizin sorunlarınıza çözüm bulmak gibi işlere bulaşmazlar.

Onları aradığınızda atlak bir şekilde telefona çıkmazlar. Adınızı ya da numaranızı gördüklerinde yattıkları yerden  sağ kol üstünde doğrulurlar ve "hımm, birazdan ararım" diye geçirirler içinden. "Aşkııımmm " diyenine henüz rastlanmamıştır.Böyle klişe terimler onların hayatı boyunca hafızasında yer etmemiştir. "Selam" diye açarlar genelde. 

Butik adına bakıp şirin, küçük, MİNİK bir şey beklemeyin. Bu tanımın fiziksel görünüşle hiç alakası yoktur.

Daima bakımlıdırlar; Teri, ayağı, ağzı kokanına rastlanmaz.

Butik sevgililer son derece hijyeniktirler. Öyle “ atın ölümü arpadan olsun” diye dalmazlar kadına. İlişkinin ortasında " ben bir eczaneye gidip, geleyim" diye,  ahmaklık etmezler.

İki üç hafta,  bazen de  bir iki ay aramayabilirler; Butik sevgili demek,  canı ne zaman isterse o zaman arar, demek. Telefonda adını gördüğünüzde heyecanlanmayın, size söyleyeceği cümle. 'Naber, nasılsın? Akşama yemek yiyelim mi?' den öteye gitmeyecektir.  Bu aslında sadece bir yemek değildir, ondan sonra  yüzde 100 adamın evine gidilecektir. Mesaj bellidir."Hazırlan,bu gece sevişeceğiz". Regl falan olmamanız lazım o gün.Adam haftalardır Japonya'ydı Brezilya'ydı derken,  gavurun ceo'larıyla uğraşmaktan yorulmuştur. Hormonları darmadağın bir kadın bu seyahat üstüne ona iyi gelmeyecektir. 


Eve gelince günlük takım elbiselerinden yavaş ve düzenli hareketlerle sıyrılırlar. Özellikle kravatını blues müzik eşliğinde, yavaş yavaş, önce gevşetmek sonra da tamamen çıkartmak suretiyle eline alıp, gömleğin kollarını da sıyırıp(e herhalde, butik sevgili kısa kollu gömlek giymez)  kendinden emin sakin ve seri adımlarla gidip, gardrobuna asarlar. Birazdan elinde bol buzlu viski bardağıyla gelirler. Butik sevgililer  bira içmez tatlım, dikkat et ! ve asla çorap çıkartmayı en sona bırakmaz.

Çok güzel yemek yaparlar. Ama öyle barbunyaymış, nohutmuş, efendime diiim  patates oturtmaymış türü değil; avokado yatağında pirinç salatası, kurutulmuş domatesli fesleğenli , Meksika fasulyeli salata gibi janjanlı yemekler yaparlar. Söylemeye gerek yok, organik beslenirler ve enginarla araları müthiş iyidir.

Asabi, sinirli, ısrarcı, arıza değillerdir. Zaten bunları ancak size normal sevgililer yaparlar. Bu adamın vakti değerlidir,  vaktini didişmelerle klişe kıskançlıklarla geçirecek kadar sıradan değildir.

Veee iç çamaşırlar; Beyaz slip giymezler (haa, şimdi CK sliplerini kastetmiyorum. Spor yaptıkları için onlara her türlü don yakışır. ) Ama daha sempatik görünsün diye mikili, çizgi film kahramanlarından oluşan baskılı boxerları da vardır.(Ee, biraz da ortamı ciddiyetinden uzaklaştırmak lazım, hatun kasım kasım kasılır yoksa)




Sabah kahvaltı hazırlamazlar; “Günaydın, aşkııım”  diye öpücükle uyandırmazlar. “Beraber uyudu benle,  ay artık her şey dahil sevgili olacak”  diye ümitlenmeyin.  Poker suratlı bir ifadeyle “günaydın, benim çıkmam lazım, sen istersen kal,  uyu biraz daha,  duş al, kahve var mutfakta”  der,  siz bunların içinden çekilecek, farklı anlamlara gelecek bir şeyler ararsınız;” ay,  bana biraz kal dedi, demek benimle beraber yaşamak istiyor , belki de evlenecek”  deyip, heyecan yapmayın. Olmaz, o-la- maz, değişmezler, değiştiremezsiniz.

Bu kadar vallahi, aklıma gelmedi  başka. Ofise simit geldi,  ben bir çay alıp, kalkayım
Kalın sağlıcakla …


5 Ağustos 2013 Pazartesi

AH, BERNA, AH!



Evlenince böyle oldu, değil mi? Oysa ne konuşmuştuk; gelinliği beraber seçecektik, dördümüz beraber evlenecektik. Gelinliğin altına postal giyecektik. Evlerimiz aynı apartmanda olacaktı. Sabahları kahveye gidip birbirimize,  dedikodu yapacaktık. 

Ne oldu Berna?

Nişan yüzüğünü taktığın günün ertesi değiştin ama sen bunun farkında değilsin. O yüzüğü taktıktan sonra sana ne oldu bilmiyorum? Caddede içtiğimiz kafeler, adalar, gece eğlencelerimiz birden bitti.  Tamam,  nişanlandın biliyorum, ama tüm zamanını o kel kafalı , devamlı sırıtan, göt suratlı  adamla mı geçirmen gerekiyordu?

Nişanlandıktan sonra tek bir gününü bile bize ayırmadın, bunun ne kadar saçma salak olduğunun farkında değil misin? N’olur insan nişanlanınca? Köle mi olur Berna, eve mi kapanması gerekir?  Donla göt gibi o herifle olmaktan sıkılmadın mı?  İnsan 24 saat birisiyle nasıl olabilir?  Bak simdi, aşık olsan inan bir şey demeyeceğim ki olmadığını çok iyi biliyoruz. "Evlenmem lazım" deyip,  gittin internetten buldun o herifi. Adam da hayır der mi, zengin kız,  eğitimli, güzel, sessiz sakin ve salak. Ben, deli gibi aşık olduğum zamanlarda bile sizi bir kenara adamı bir kenara koyardım. Kızlarla yaptığımız sohbetin güzelliğini hangi erkekte buldun, Berna?

Özlemiyor musun, o çılgınca eğlendiğimiz günleri,  ne gaddarsın be,  Berna.

Kucağımda ağladığın günleri de unuttun, değil mi?

Senin yüzünden o sapık Yılmaz'ı görmek için her Cumartesi  Divan'a gidip, o saçma sapan içkilere para vereceğime bir yazlık alır, sen de önünden denize girerdin( o sik kafalı kocan olmadan, tabii. )

Ben seni hiç kırmadım, hiç yalnız bırakmadım,  Berna! Ama sen beni o şerefsiz,  psikopat Murat”tan ayrıldığımda o berbat halimle tek başıa bıraktın, Sen adam değilmişsin, Berna.
Bir de sana onca lafı söyledim diye çektin gittin. Ben onca lafı neden söyledim hiç düşündün mü,  Berna?   Dediklerimde doğruluk payı yoktu,  değil mi? Yalan mıydı, koca bulunca bizimle ilişkini kestiğin?  Kaç kere bir kahve içtik Berna,  nişanlandığından beri ? hiç kere.

Ah, Berna, Ah!

Seni ne çok severdim. Kardeşimdin sen benim , arkadaşım değil. Kokunu bile özlerdim. İçine sok  beni desen, sığdırırdım;  miniciktin zaten Berna.

Nikah günün muhteşemdi Berna. Allah aşkına , kaynananın giydiği o  kıyafet neydi,  Berna? Sana bu kadar mı değer veriyor? Artık kumaşları toplamış pazardan,  gitmiş mahalle terzisinde elbise yaptırmış. Ya ayağındaki terliklere ne dersin? Evet, terlik. Görmedin mi Berna? Aynısını annem geçen hafta pazardan 15 TL” ye almıştı. Nikaha terlikle gelinir mi,  Berna?. Topukluydu gerçi diyeceksin ama terlik işte. Bir de ben o koca bileziği takarken gözlerini bana doğru nasıl belertti,  sen görmemişsindir kesin,  koca ağzın kulaklarındaydı evleniyorum diye.  Evde o çok sevdiğin kocanla düğün videonuzu izlerken dikkat et kaynananın bakışlarına. O ne taktı sana?  gözlerim pırlanta kolye,  gerdanlık bir şey aradı. Ne kolyesi ne gerdanlığı? gitmiş anneannesinden kalmış mış bir uyduruk inci kolye takmış.  İnan bana ablamın kayınpederi Hüseyin amca hacca gittiğinde üç beş tane aynısından getirmişti.

Ah, ah. Böyle işte. Bir kuru evlilik cüzdanına gittin, Berna.  Seni istemeye geldiklerinde beni çağırsaydın onlara iki laf çakardım. Oğlunuz kümes gibi evden trilyonluk (eski parayla) daireye taşınıyor,  takın şu kıza bir pırlanta gerdanlık, elin günün önünde gururu okşansın, diye 
Akrabalarına hiç girmeyeyim Berna, bu kadar tuhaf insan nasıl bir araya gelir sirke gitsen bulamazsın.  

Pehhh.... Bunlara boklu sosyete diyorum ben, Berna. Hadi , diyelim takı takacak parası yok. İnsan bir Fildişi Sahillerine, Maldiv adalarına filan götürür balayına. Sırf bizim taktığımız 4 bileziği satsan dört gecelik otel paran çıkar( tabi,  o sik kafalı kocan da götünü gere gere otelde gezer., pis beleşçi) Ama ne olmuş?  bir akrabalarının Ayvalık”taki yazlığına götürmüş. Yuuuhhhhh.....
En son hadi büyüklük bende kalsın diye aradım seni, utanmadan soğuk soğuk konuştun. Ulan, o kadar lütfedip aramışım , ağzını gere gere ne konuşuyorsun. Doydun mu o kel kafalıya?  Allah bilir seni mutlu edemiyordur o herif. Kokuyordur, sevişir sevişmez uyuyordur. Öyle salak bir tipten özel bir ilgi beklenmez. 
“Bebek var mı?”   dediğimde “ yok”  dedin. İki sene oldu Berna, hala ne duruyorsun, vaktin geçiyor. Tüp müp bi şey yapın. ( Tüp de para ister tabii, unuttum.) O adamdan çocuk da olmaz zaten, zürriyetsizin tekidir o. Olsa da düşük zekalı, eblek eblek gülen bir çocuğun olur. Hiç olmasın, boş ver. Diyelim hamile kaldın, sonra hemen sepetle o herifi. O, çocuğa bakacak parayı da bulamaz. Son iş yerinden de ayrılmış. Bak, buraya bloğuma yazıyorum  o adam senin ona bakmanı istemezse yarın bir gün, ben de betty değilim.

Haa, bir de o ismini (telaffuz bile etmek istemiyorum) kısaltıp,  daha sevimli hale soktuğunu sanıyorsun ya o herifi, boğazını sıkasım geliyor o zaman.

Ne dedim, heh. Sen hamile kal , adamı da sepetle. Başka bir boka da yaramaz o adam!
Hadi görüşmeyiz , Berna.

Ayıp ettin  Berna, hala seni affetmiyorum.

Umarım ölmeden önce görüşürüz.