23 Eylül 2011 Cuma

GENÇ GİRİŞİMCİLER ARANIYOR..


Genç Girişimciler Londra'ya Gidiyor!

British Council'in düzenlediği Yılın Genç Yaratıcı Yayın Girişimcileri yarışmasına başvurular başladı!

British Council , her sene değişik alanlarda düzenlediği girişimcilik yarışmaları ile adından söz ettiriyor. Bu yıl, yayınclık alanında düzenlediği "Yılın Genç Yaratıcı Yayın Girişimcileri" ile ilk defa bir değil iki girişimciyi birden ödüllendiriyor. Kazanan isimlere masrafları British Council tarafından karşılanan Londra sektör turu hediye ediliyor. Kazanan katılımcılar yayıncılık sektörünün uluslararası alandaki en önemli buluşma noktalarından biri olan Londra Kitap Fuarı'na katılma fırsatı yakalıyor. Yayıncılık dünyasında yeni girişimleri tanıyarak kendi alanlarında araştırma yapma fırsatı yakalayacaklar.

Türkiye Yayıncılar Birliği ve Kalem Ajans ortaklığında düzenlenen yarışma, yayıncılık alanında girişimcilik ruhu taşıyan 21 - 40 yaşları arasında, sektöründe tecrübe sahibi genç girişimcilerin katılımına açıktır. Son başvuru tarihi 28 Ekim 2011 olan yarışmaya katılmak ve daha detaylı bilgi edinmek isteyen adayların British Council Türkiye websitesini ziyaret etmeleri yeterlidir.



19 Eylül 2011 Pazartesi

AÇIK OFİS, PLAZA MLAZA..





Ay Allah bu plazaları yapanları ne yapmasın e mi? Sen tık bizi kavanoz gibi, havasız ,penceresiz yere, doldur üst üste; hadi buyrun çalışın de.
Ay o ne kalabalık öyle, ay ne gelen bitiyor ne giden. Her taraf insan, insan, uğultu... öleceğim sanıyorum , koşa koşa çıkmak istiyorum oradan.
"Özel odalarda fısır fısır yapmayın, Ne yaptıysanız göreyim" mantığıyla sapsarı, mutsuz suratlara mahkum ettiler binlerce insanı.
Bir alışveriş merkezlerini bir de plazaları sevemedim. Plazana başlayayım senin. Plazaymış. Ne işim var benim gökyüzünde? Ha hapis ha plaza benim için. Ben 3 yıl bankacılık yapmıştım. Bankam sahildeki yerinden o kulelere taşınınca istifa ettim. “Aaa, neden ne oluyor?” dedi müdürüm. “Çıkamam ben öyle yüksek, oksijensiz yerlere, panik atağım hem ben “ dedim, çıktım bankadan. İki ay gezdim, dolaştım. Sonra daha güzel iş buldum. Zaten sevmemiştim bankacılığı.. Bana göre değildi. Zaten bana göre olan bir iş şu an icat edilmedi.
Ne diyordum AÇIK OFİS. Adında da anlaşılacağı üzere, gizlisi saklısı olmayan, herkesin herkesi gördüğü, sevgilinizle, eşinizle, arkadaşınızla olan konuşmalarınızı herkesin duyduğu, akşama hangi fasulyeyi hangi tencerede pişireceğiniz, kimin düğününe gideceğiniz , hangi takıyı takacağınızın tüm arkadaşlarınızca bilindiği Amerikan sisteminde bir çalışma yeridir.

GAZ PROBLEMLİ OLANLAR

Gaz problemi olanlar için nasıl bir işkence olduğunu tahmin edebiliyorum. Kimse fark etmesin diye asansöre binip,  sekiz kat aşağıya inmeniz gerekebilir . Asansör kimi zaman bi aşağı bi yukarı çıkar, osurma hevesiniz de geçer gider. Kimi zaman asansöre tek başına binersiniz ' ay bir osurayım aşağı inene kadar'  dersiniz, o neee... Aman Allah'ım!  Dördüncü katta toplantıdan çıkmış koca göbekliler geliyor. Hay Allah! Benden başka kimse de yok ki... kimin üstüne atacağım şimdi? '  diye ölürsünüz stresten. Adamlar içiri girer;  minicik etek, topuklu ayakkabı giymiş ve bol  osuruk kokan bir kadınla karşılaşırlar.' Ben yapmadım, o yaptı' demek gelir içinizden ama yok öyle biri. Tek dileğimiz o adamlarla bir daha karşılaşmamanız...

KAVGA ETMEYE HASRET OLANLAR

Akşam sevgilinizle, eşinizle, annenizle kavga ettiniz, sabah da birbirinizi görmeden işe geldiniz. Bir iki saat sonra ofisinize telefon ediyor kanlınız. Nasıl bağırıyor , 'Sen akşam masayı bile toplamadan yatmışsın, zaten evin kirasını ben ödüyorum , sen akşama kadan alışveriş yap, parfüm al. başka bildiğin yok,  bıdı bıdı”, söylenir durur.  Siz de tam okkalı bir cevap vermek üzereyken nasıl oluyorsa herkes sus pus olur o anda." Ulan bi konuşun da ben de şurada adama küfür edeyim rahat rahat. Bi printer açın, fax çekin, telefon edin. N'oldu,  beni mi beklediniz susmak için?"...

Kibar davranmak, kısık sesle konuşmak zorunda kalırsınız, oysa içinizden nasıl küfürler geçiyordur. Dişlerinizi sıkarsınız. “Akşama ben seninle konuşacağım canım” dersiniz. Eşiniz/sevgiliniz ” aaa.. demek bana kızmamış, gayet yumuşak geliyordu sesi, ee sonunda anladı haklı olduğumu “ diye havalara girerken.  siz afiyetle bisküvinizi yersiniz.(nasıl afiyetse...)


CEP TELEFONUYLA KONUŞMA ARZUSU;

Açık ofislerde cep telefonuyla konuşmak için  uygun yer bulmak da çok zor . Nerede konuşacaksınz? Tuvalette mi? Tuvalette işeyen işeyene. Bir dakika kıçını tutamaz şu kadınlar da , hayır hepsi mi sistit oldu bunların?  Diyelim  kimse yok tuvalette. Adama bir de çiş sesi mi dinleteceksin?  ..Aaa vallahi olmaz, bu kadar terbiyesizliğe katlanamam. (Gerçi bizim iş yerindeki hatunlar tuvalette müşteriyle konuşuyorlar. Geçen gün gördüm “çok ayıp ama “ dedim. “Sana ne” deyip kızdılar bana. ) ...

 
BAĞIRA BAĞIRA KONUŞANLAR;

Bu ortamlarda insanlar nasılsa “karşıdan beni duyar” diye telefon kullanmaktan vazgeçerler. “Ayşe Hanımmm... rapor tamam mı?” “Tamam bacım, tamam getiriyorum”  "Yanında yiyecek bir şeyi olan var mı?"... Akşama kadar avaz avaz bağırırlar. Mahalle ve Amerikan kültürünü iç içe yaşarsınız.
Kulaklık takayım falan dersiniz; kulaklarınızın haşatı çıkar akşama kadar müzik dinlemekten.

VELİ EFENDİ HİPODROMU;

Hele yerler halı kaplı değilse, akşama kadar Veli Efendi Hipodromu gibi tak taka tuka tuka seslerinden midenize kramplar girer. Şu sesler bir bitse de rahatça çalışsam dersiniz ama ne konuşmalar biter, ne telefon görüşmeleri ne de topuk sesleri...

AÇIK İNTERNET:

Girdiğiniz sitenin ekranda cıs cıbıldak görülmesi de çok rahatsız edici diğer unsurlardan. (Adam gözlerini diker ekranınıza “hımm kadına bak.. arkadaş arıyor, chat yapıyor, zilli, kesin bu adamlardan biriyle yatacak akşama, Allah bilir seksli mesajlar yazıyor,  kimbilir belki de sanal seks yapıyordur) diye yazdıkça yazacaktır kafasında. Hani siz sonunda”Buyrun, siz de katılın hep beraber okuyalım , ne var ne yokmuş “ demek istersiniz..

HÜMKÜRENLER...

Hele kış mevsimindeyseniz,  burnunu kanalizasyon borusunu boşaltır gibi boşaltan mı ararsın, kedi gibi 'hapşiiiiii 'diyen arkasından yüz tane”çok yaşa” ve “sen de gör” diyaloglarının defalarca tekrarlanması mı dersiniz , yoksa mikrobun size bulaşma olasılığının garanti olduğu ortam mı dersiniz, ne derseniz deyin.


TUVALET MESELESİ...

Bunların tuvaletleri de ayrı bir olaydır zaten. Üstü de altı da açıktır kapıların.. Osursan osuramazsın, sıçsan sıçamazsın. Tam tuvalete girdiniz genel müdür orada. ” Merhaba “ diyorsun kadına. Onun çıktığı tuvalete doğru gidiyorsun, onun biraz önce oturduğu klozete oturuyorsun, içerisi leş gibi kokuyor.

“Aaaa sıçmışsınız, taze taze “ ...Maşallah ne yediyseniz böyle, içinize ceset kaçmış sanki" falan demek ister canınız. O lavaboda ellerini yıkar, gayet rahat bir şekilde, sonra da tak taka tak seslerle masasına döner. İnsan bi utanır di mi sıçtı diye, kokuttu diye, ben olsam yerin dibine geçerim. Yok anam bu yeni nesil pek bir rahat bu konuda. Umurlarında değil hiçbir şey .

Yerime geçtikten sonra o kişiyi hep o iğrenç kokuyla hatırlarım. Şirkette bir hatun vardı mesela, maşallah kürklü koyun gibi götü vardı. Tam ikiye on kala girer, gayet rahat bir şekilde çıkardı. Ben arkasından koşa koşa giderdim tuvalete. Böğğğhhk. Sanki sıçan o değilmiş gibi ellerini gayet rahat yıkar, bir de sohbet eder yanındakilerle.
Arkamdan giren ne der, burda sıçmasam da evde sıçsam,  insanlar rahatsız olmasa gibi bir sorun yok , oooohh öyle rahat ki...
Bazen dakikalarca beklersiniz içeride rahatça çiş yapmak için, ne mümkün. Ne giden biter, ne gelen o tuvaletlere. Akşama kadar sıkarsınız kendinizi..

Bir bok sanırlar plazada çalışmayı ama “beni öldürün, plazalara koymayın” derim. Haa piyasası epey boldur, o ayrı mevzu. Çeşit çeşit hatunlar, taş gibi erkekler...Karar sizin, ne diim valla. Ben evde ayıcıklı pijamalarla çalışmayı hayal ettiğim için hani pek cazip gelmiyor oraları. Piyasayı da yapmayayım canım n”olcak. Hadi eyvallah ben yattım. Sütüm bi kenarda beni bekliyor.
Bayyy



13 Eylül 2011 Salı

YUVA YAPICI ŞADİYE TEYZE

Eş dost akraba talukatı taktı bana bir ara. Herkesin de bildiği “iyi bir erkek” varmış nasılsa  benim için. “Yaaa, yok, olmaz öyle şey, ben tanışmam öyle, görücü usulü mü kaldı bu zamanda Hele bana,  hiç uyar mı?, Yapmayın Allah aşkına, şu tipime şu duruşuma bakın bir. Ben kafası estiğinde evden çıkan, bazen eve gelmeyi unutan, yalnızlığa alışmış, tek başınalığı seven bir kadınım. Ne işim olur benim iyi aile çocuklarıyla “ desem de, yediler bitirdiler beni .."İlle de görüş, belki aşık olursun". Yok be, ne aşkı canım, sırf kırmamak için kaç kişinin bulduğu erkekle görüştüm ben,  biliyor musunuz?
İlk buluşmada beni beğenmeyip, kaçsınlar diye en çirkin halimle gittim. Makyaj yapmadım, saçımı yataktan nasıl kalktıysam aynen öyle toplamadan gittim. Ağzıma sakız attım , cak cak çiğnedim görüşme boyunca.. Bir de hiç alışkanlığım olmadığı halde çat çut sms attım millete.
Of,  offf !! O harcadığım dakikaların hepsinin hesabını soracağım bir gün sizden....


“Ay, n”olur...tanış bak. ben gördüm o çocuğu, sana çok yakışır.  Akşamları asansörde karşılaşıyoruz, selam veriyor , halimi hatırımı soruyor .Valla isterim öyle biri ailemize katılsın” diyor benim uzaktan akraba.
Onun apartmanında oturan bir arkadaşının erkek kardeşine yapacak beni. Şadiye teyze ve bu kadın.

“Hııı,,” dedim ben, Kim bilir neye benziyor?  hayat tarzı nasıl?  yoksa hiç tanımadığı biriyle neden görüşmek istesin adam ? Etraf kum gibi kız kaynıyor, Esmeri sarışını hamaratı ,bakımlısı, mutfakta döktüreni, tatlı dillisi. Ben ne tatlı dilliyim, ne hoş sohbetim. İkinci cümlede adama laf sokmaya başlarım. Tanıştığına bin pişman olur adam.”...

Yalvar yakar yine ikna ettiler beni. Gökten yağmur yağmıyor,  sanki yırtıldı gök anasını satayim. O nasıl bir yağmur.

“Saat 5 gibi benim büroya gel, çocuk da oraya gelecek, mahsustan haberi yokmuş gibi olacak her şey.”

Zaten bu durumlarda hep insanlar birbirinden habersizdir. İki taraf da bal gibi de bilir ama hep habersiz habersiz görüşürler işte.

“Doğal oldu tamameennn, bir arkadaş ortamında tanııışştttıkk, o geldi yanıma, beni çok beğenmiiişşş...”
Nah!  doğal oldu. Koca koca diye ölüyordun kız. Arkadaşlarına yalvardın" nolur,  birini bulun bana"  diye de,  arkadaşların mecbur kaldı birilerini toplayıp getirmeye. Doğal olmuş ..yaaaaa...

.
Neyse benim saçlar o zaman böyle bukle bukle, pırıl pırıl, gözler boncuk boncuk, ten desen pürüzsüz, göt göbek yok ,incecik bacaklar;)) Buluşmalara giderken nasıl da güzelleşirim var ya, hani yedi kuaför getirsen, yaşam koçu getirsen, makyöz getirsen böyle olmaz.. Allah tarafından nur geliyor bana ....İstemiyorum ya ondan. Heh,  ne dedim. Gözlerime uyan açık mavi bir body, dapdaracık bir kot, upuzun çizmeler. Çocuk,  aile çocuğu ya,  beğenmesin diye mahsustan  onun yanında dominant olacağım . "Ay, ben bu kızla yapamam"  falan” desin, “Çok züppe desin, çok havalı” desin...diye.

O yağmurda şemsiye sekiz parçaya ayrıldı mı, . O,  bukleli saçlar yağmuru yedi mi, o ıslak saçlarla ben bir seksi oldum mu, dudaklar kiraz, gözler boncuk oldu mu, o açık mavi body de biraz ıslandı mı; ben oldum mu sana bir Live Tyler ya da Monica Belluci.(Gerçi ikisi de  çok farklı ya)
(O yuva yapmaya çalışan kadın hala söylermiş anneme "O gün  ne kadar güzeldi bu,  Betty" diye(Betty demiyor tabii))

Ben bu güzellikle,  basit,  küçük,  izbe bir emlakçı dükânındayım. Dükkanın camlar buğulu, içeride birileri var ama seçemiyorum, göz gözü görmüyor yağmurdan, bir yandan da küfür ediyorum , eğer bu çocuk bi çirkin olsun, yaktım alayınızı..


İçeri girdim, aracı olacak kadın mucuk mucuk öptü, “Hayatım, ne kadar güzelleşmişsin sen” . Salak karı! Ben hep güzelim de sen malı göster bakalım. Bana layık mı çok övdüğünüz adam. Hemen gelini yaptı beni kaşla göz arasında.
Şöyle baktım yarı loş dükkanın içine. Ayakta biri dikiliyor “ Kesin,  bu” dedim. Boylu poslu, lacivert montlu , dar kotlu, poposu da bana dönük, oh popo da taş,35 yaşlarında biri. Kızım,  oldu bu sefer, taş gibi herifi ayarladın bak, iyi ki gelmişsin dedim. Ben adama gülümsedim, o da bir garip baktı gülümsedi yandan yandan, Baştan aşağı süzüyor, heh şimdi vücuduma bakıyor, eti butu yerinde mi diye. düşünürken ben, “Betty ,Betty, çay içer misin?” dedi süslü Şadiye teyze gibi olan o aracı kadın. “Yok, sağol” dedim.
Meğer bana ayarladıkları adam o değilmiş. Müstakbel enişteniz, o kenarda sümsük sümsük oturan, asker renkli gocuklu , gözlüklü , hafif kamburu çıkmış,düz taban çocukmuş, Kaş göz etti kadın “bu” dedi dünyanın sekizinci harikasını gösterirmiş gibi. Ben de bu arada boşuna adamla oynaşmış oldum. Adam ev alacakmış zaten olayla bir bağlantısı yokmuş.
O yöne doğru baktım, hani olur ya kader bu, birden gözlerim parlar, içine alasın gelir adamı, taş gibi popolu biri çıkar. “Yaa , dışaradaki kızlardan sıkıldım ben, nerden geldiği belli olan, ailesi köklü aile olan bir kız istiyorum. Aşık olmak istiyorum, ben de aşkı bulamadım bu sahtekar dünyada” falan düşünüyordur. Olur mu olur. Hayır, olmazmış!!
Sinirden bütün dişlerimi göstererek acayip büyük bir gülümsemeyle gülmeye başladım. Sürekli gülümsüyorum ; “ay ıslandım, çok yağmur yağıyor “ benim ağız eşek ağzı gibi yanaklara kadar gidiyor. Sinirlenince bana böyle gülme krizi gelir. Beni tanımayanlar “ne kadar pozitif ne kadar güleç ne kadar mutlu bir insan ya rabbim “ der.


Nah...!!!

Bu adamsı çocuk denen şey ayağa kalktı, belli belirsiz gözleriyle bana baktı. Gözlükleri buğulanmış, hababam sınıfındaki öğretmenlerin gözlüğünden zaten , koskocaman . Gözlük camından anlaşılmıyor ama ben minicik, birbirine yakın gözleri hemen fark ettim. (Allah affetsin, birbirine yakın , küçük gözlü insandan oldum olası haz etmem, oldu mu benim ki gibi olacak, araba farı gibi)

Ben çocuğa büyük bir sevgiyle bakıyorum, aracı kadın benim onu çok beğendiğimi düşünerek (e tabi bir kız neden böyle gülsün ki ağzı kulaklarında, ) “Hadi siz gezin, dışarıda biraz” dedi. Salak, sanki anaokulu çocuğuyuz gidin misket oynayın der gibi. Hödük Şadiye yaaa.

Ben şimdi bu adamla ne yapayım? Ne konuşayım? neresinden tutayım?

Kısa kısa adımlarla penguen gibi yürüyor yanımda. Gittiğim yerde caddeye yürüyerek 20 dk falan. Ayağımda dünyanın parasını verdiğim Derimod Çizmelerimle bu salak beni yakın mesafe, para vermeyelim boşuna diye yürüttü. Evet ilk cümle bu “ paramıza yazık olur.”..

“Heh tamam” dedim “harika eğleneceğiz”
“Nereye gidelim?” dedi bana. Gittim cadde deki en kazık kafe ismini söyledim buna. “Hııı” dedi “sen de bayağı sosyeteymişsin”.

Allah belanı vermesin, oraya bizim kapıcının kızı doğum gününde erkek arkadaşı tarafından götürüldü.

“Ne içersin?” dedi bana (o anda siyanür)

“ben çay içerim” dedi. Cümleler aynen böyle yalnız, kısa ve kesik, tonlama yok. Ben saçlarımı savurarak “türk kahvesi ve yanında baileys” dedim. Bu yutkundu. Ben başladım sormaya buna, “ne iş yapıyorsun.?”

Aramızdaki konuşma aynen şöyle geçti

“Muhasebeciyim ben”

“Seviyor musun işini bari?”

“Bilmem, hiç düşünmedim ,ekmek parası sonuçta”

İşten gelince ne yaparsın , spor, yürüyüş, bar, sinema ?

Valla ben işten gelir gelmez pijamalarımı giyerim hooop TV karşısına geçerim. 12 gibi yatarım (aferin iyi bok yedin, bi de söyle, söyle..)

“Ben mi? ben gezerim buralarda işte belli olmaz”

Ben şimdi cevabını çok iyi bileceğim soruları soruyorum buna.”Ben seyahat etmeyi çok severim ya sen?” dedim, “ne yaparsın h.sonları. yaz tatillerinde filan?. Araba kullanmayı sever misin uzun yolda ? vs,,

“Valla ben her sene Temmuz ayının ilk haftası Ablamın çalıştığı bankanın kampına giderim, bir ay önceden alırım otobüs biletini. Orda yer içeriz sabah öğle akşam yemek bedava valla”.

(Tam hayal ettiğim gibi)

Bu konuşmaların devamını yazmıyorum. Hesap geldi ben kendi kendimi yiyorum Bu çocuğu bana nasıl ayarlamaya çalıştılar diye. Hesap bana göre normal ve/veya biraz üstü. ona göre ultra ultra korkunç bir rakam. Neyse paranın yarısını ödeyip diğer yarısını da ‘sen verir misin?’ dedi bana. Atacaktım parayı suratına. O sinirle çıktım dışarıya.” Ben taksiye atlayıp gideyim eve burdan “dedim. Hayatımın gerçekten ama gerçekten en sıkıcı ve zor 2 saatini geçirmiştim.

“Yok, biraz yürüsek? seni biraz daha seyretsem ? “ dedi yarısı kırık dişleriyle gülümseyerek. Allah ‘ın hıyarı bedavadan seyredecek, buldu güzel kızı. ‘Yok ‘dedim, ‘gideyim. biraz hastayım ben.’

Allah ‘ın cimrisi beni taksiye bindirdi. arkamdan melun melun baktı. Muhtemelen eve gidince hayatının en güzel rüyasını görmüştür gece beni sayıklamıştır kadının ayaklarına kapanmıştır benimle tanıştırdığı için dememe kalmadı. kadın aradı. ‘Nasıl geçti falan .curt curt.’ Bu aracı kadın çocuğun akrabası aslında. Birinci dereceden.

‘Konuştuk. çay içtik falan’ dedim. ‘Kısmet... Allah”ım inşallah olur’ dedi. “Sen de gözlerini ayıramadın ondan, hep yüzün gülüyordu yakaladım bakışlarını, anlarım be bu işleri, siz birbirinize çok yakıştınız “ demez mi...

İki üç gün geçti aradan, benim akrabayı da sıkıştırmış. Ne var ne yok gibi. Bizden hiçbir ses yok . yani ne çocuğu beğenmedim ne de beğendim,  hiçbir şey demedik, anlarlar herhalde dedim.

Ertesi günü annem kapıyı açtı işten gelince. Gülmekten gözlerinden yaş geliyor. “  N’oldu anne?” dedim.

“Şadiye Abla aradı, ben Betty’i çok severim, öyle çok isterim ki bize gelin olsun. Nasıl üzgünüm, nasıl” demiş, “Tabiii. anladılar çocuğu beğenmediğimi sonunda” dedim. “Hiç o uyar mı anne bana, mantıklı düşün. Akşam eve gelir gelmez pijama giyiyormuş. Allah bilir çizgilidir” dedim.

Annem kahkaha atıyor, gözlerinden yaşlar geliyor resmen, takma dişleri fırladı fırlayacak. “Yok kızım, öyle değil.
Çocuk diyor, çocuk diyor, ikinci cümle yok. "Anne, çıkar şu takma dişlerini de rahat gül bari”

“Çocuk senden elektrik alamamış. !!!!! Şadiye teyze çok üzgünmüş, çocuk adına özür diliyor...

6 Eylül 2011 Salı

ESRA'YA BİR ERKEK BULDUK MERSİN'den

Tarih fi ..

Hayatımın en büyük hatası olan ilk ilişkim. “İş kuracağım, zengin olacağım, tekne alacağım “ diye hayaller kurar, beni de ona inanmam için ikna ederdi.

İlişki sallantıda, bitti bitecek, sebep arıyorum. Yolun başında ben küçüktüm, bir şey bilmiyordum, o benim için herşeyi bilen , tecrübeli bir adamdı. O ne derse doğruydu. Ancak ilerleyen yıllarda ben büyüdüm, onun aslında hiçbir şey bilmediğini öğrendim.
Şehir dışına gitmiş. Portakal ticareti yapacak Mersin”de. Ve tabii zengin olacak. Acayip mutlu, sesi mükemmel geliyor telefonda. Hı hı deyip geçiştirdim. “Bak” dedi, “Bu sefer yanımda bir arkadaşımı getireceğim , senin o Zargana Esra”ya ayarlamak için , kız da kurtulsun artık yalnızlıktan' dedi.
Esra iş yerinden arkadaşım. Kısa saçlı, uzun boylu, düzgün vücutlu, kibar, aklı başında, modern dansla ilgilenen, hani güzel denmese de, ortadan biraz daha üstün bir kız benim gözümde. O dönem “sevgilim yok sevgilim yok , yapayalnızım” diye başımı yiyiyor. Ben de bu telefon üstüne Benimki İstanbul”a gelirken bir arkadaşını getirecekmiş, seninle tanıştırmak için “dedim. Epey sevindik, heyecanlandık.
Ben İstanbul'da epey bilinen bir Sosyal Tesiste çalışıyorum. Organizasyonlarla ilgileniyorum; Sinema, tiyatro, seminer, konserler filan. Tesis gerçekten Türkiye”nin elit insanlarından oluşan özel bir tesis. İnsanlar beni az çok tanıyorlar . O gece açık hava sineması var, Sefiller oynayacak. Biz de bunları bekliyoruz.

Benimki (maalesef) benden epey büyük ve alakasız duruyor yanımda. “Boyfriendim” demiştim bir arkadaşıma tanıştırdığımda da, kız arkasını döndüğünde “ne boyfriend”i, bu resmen manfriend” deyip dalga geçmişti. Öyle işte. Nerden buldum ettim sormayın, kısmet ...

Film başladı başlayacak, bunlar yok, Esra heyecanlı. “Sen git” dedim, “ben onlarla beraber gelirim yanına.” Esra sinemaya gitti. Biraz bekledim yok, biraz daha bekledim. Baktım karşıdan sırıta sırıta geliyor benimki(maalesef)

Yanında da bir anlam veremediğim, iri yarı. neredeyse benim 3 katım bir adam. Allah Allah dedim. Bu ne alaka bir durum? Yaklaştı bu , ben hala gözlerimi kısarak bakıyor, yanında getireceği adamı arıyorum. Sarıldı falan. “Nerede arkadaşın?” dedim. “Gözükmeyecek kadar küçük mü ?” dedi gülerek.

Baktım, tekrar benimkine(maalesef), soru sorar gibi, nasıl yani der gibi, anlamaya çalışır gibi baktım. Dondum kaldım. Güvenlik görevlileri, tesiste çalışan insanlar da gözlerini bize çevirmişler merakla bakıyorlar. Benimki zaten alakasız bir tip de, yanındaki için ne diyeceğimi bilemiyorum.

“Bu” dedi, “benim çok yakın arkadaşım Adnan. Dünya iyisidir bu” dedi. Ben herhalde portakal kamyonunun şoförü diye geçiriyordum içimden." Memnun oldum "demeye çalıştım ama bir türlü ağzımdan çıkmıyor o cümle, insanlar bana bakıyor bu kadar iki alakasız adamla ne konuşuyor diye. Giyinmişim şım şıkır.

Adam 2 metre var, kilosunu tahmin edemiyorum, hani var 140 150 bilemiyorum tam olarak. Yeşil takım elbise giymiş, iki yakası asla kapanamayacak cinsten. Göbek çıkmış, taşmış. Pantolunun paçaları kısa, ayakta beyaz çorap, siyah makosen çamurlu ayakkabı. Adam kömür gibi kara.

“Adnan bu mu dedim? “

“Evet, Nerde Esra” dedi. Yanında dünyanın en uygun adamını getirmiş gibi bir edayla.

“Esra”mı? Esra biraz rahatsızlandı falan filan “diyerek birşeyler gevelemeye çalıştım. “Benim de gitmem lazım aşağıdan bekliyorlar” dedim. Ama nereye kaçacağımı nereye sığınacağımı bilemedim.

Tamam mutlaka çok iyi bir insan olabilir, mutlaka sana çok yardımı olabilir ama Esra o adamı görseydi benimle arkadaşlık etmezdi bir daha. Apar topar onları gönderdim oradan. Esra”ya da adam gelememiş işi çıkmış dedim.

Ertesi gün telefonlaştığımızda “ ya sen deli misin” dedim, “nasıl getirirsin o adamı, Esra onunla çıkar mı Ya yapma gözünü seveyim” dedim. Kendini o kadar inandırmış ki bu olaya, “Esra da sıskanın teki, sanki çok mu güzel?” dedi. Ya ne söylenir ki, ne diyeyim ki, “gözün kör mü senin?” dedim. Dalga geçti bir de benimle. Onu bırak, adam evli 4 çocuğu varmış. “İnanamıyorum sana” dedim .

“Eee ne olacak, Esra bir iki gün takılırdı, evlenecek halleri yok ya” dedi.

“O adamın nesine takılacak Esra?”

Tahmin edeceğiniz gibi bu onunla son konuşmam oldu. Bir daha ne aradım, ne aramak istedim, yıllar geçti Facebooktan mesaj atmış, görünce elim ayağım dolandı o anı yaşadım. Hemen sildim yok ettim, engelledim.

Herkesin hayatında bir daha asla görmek istemeyeceği biri vardır değil mi?
İş yerindeki güvenlik görevlileri ertesi gün “ ya Betty Hanım, o iki adamı biz almayacaktık aslında ama sizin arkadaşınız olduklarını söyleyince gönderdik. Gerçekten arkadaşınız mı onlar sizin?” Dedi...

Sustum..ne deseydim...