Bir düğünlerde
bir de cenazelerde karşılaşılan olaylar vardır bizde. Arasan o kadar türde
insanı bir arada bulamazsın.
Evde yas vardır,
taziyeye gelenler sıradan bir görevi yerine getirmek için don paça gelmişlerdir.
Kapıdan girer girmez ev sahibinin yüzüne bir bakışları vardır ki onların,
ölmekten beter ederler seni, acını ikiye katlarlar. Hatta eğer gözlerin
ağlamaktan şişmemişse seni kınar gibi bakarlar.
“Gördün mü karısını/kızını, hiç ağlamadı vallahi. Gelenlere yemek dağıttı, sohbet etti, havadan sudan konuştu. Ne geniş insanlar var be, ben olsam
ortalığı yırtmıştım” derler.
Örtücü kişiler; Ev
sahibinin üzerinde kolsuz bir atlet, kısa kollu bir t-shirt, altında tayt ya da
şort varsa örtücü teyzeler iş başındadır. Başına örtü atar, içeriden birinden yardım istemek suretiyle uzun bol bir etek ve gömlek verip “Giy yavrum bunları, olmaz öyle, şimdi senin acın var. Gelen giden ne
der hem “ deyip, sizi kapattıkça kapatırlar.
Evi derleyip düzeltenler ; Bu insanlar eğer ani bir ölümle karşılaşmış bir
eve gitmişlerse dolapları, yatakları , mutfaktaki yemek masasını kontrol
ederler. “Allah sabır versin kızım. Ne yapacan, ölüm işte, hepimizin gideceği yer” deyip, bir yandan sanki gece gündüz
o evdeymiş yaşıyormuş gibi yatak odasına girip, eğer yataklar toplanmamışsa toplamaya, kıyafetleri
katlamaya başlarlar. Ya, dur! belki ben senin pijamalarımı, çoraplarımı
görmeni, ellemeni istemiyorum. Yok öyle bir şey. Bir yandan hesapta acısını dile getirirken mutfak masasını toplar, “şu peynirler de bozulmasın, masa üstünde kalmış, “ diyerek konuşa konuşa iş yaparlar. Dolapta içki bira gibi şeyler varsa "yavrum, at bunları çöpe, kimse görmesin. Ölü var bu evde, günah bunlar" diyerek içkileri de çöpe attırırlar. O anda en önemli şey gerçekten o peynirlerin bozulması ve dolaptaki içkilerdir.
Bu kadınlar her taziye evinde
bunu yapmayı görev bilerler. Kendilerini bu işe adamışlardır, evlerini bok götürse bile...
Bak bakalım kimler gelmiş; Bu tipler açık olan kapıdan başını
uzatırlar, elinde evinden getirdikleri terlikleri vardır. Paat diye atarlar
girişe. “Allah rahmet eylesiiinnn,” diye yüksek sesle yapılan girişin ardından
yarı içinden yarı dışından dualar okuya okuya kalabalığa dikkatlice göz
gezdirip, kimler gelmiş, kimler gelmemiş
diye araştırmalarını yaparlar. “Aaa, Aysel hanım
yok mu?” , derler mesela acılı ev sahibinin duyacağı şekilde. ( Hani senin kara gün dostundu, bak uğramamış bile Ama ben ama ben, bak hemen geldim, gelirken böreğimi de ayranımı da getirdim.) diye
varlıklarını belli etmek isterler.
Destekçiler; Bu tiplerin aslında taziye evindekilerle pek bir
samimiyeti yoktur. Sadece tanışıktırlar. Ama uzaktan bakan o ailenin çok yakın bir
akrabası olduğunu zanneder. Ağlayan insanlara manevi destek verir, burnunu silmesi için peçete verir. Kolonyayla ellerine, başına masaj yapar, tuvalete götürür, elini yüzünü yıkar.” Yavrum, ağlama , sen daha
çok gençsin, önünde uzun ömür var, sen
güçlü ol ki, annene kardeşlerine destek olasın” diye saçlarını sıvazlarlar çatlak elleriyle. Acılı kişi de kadına bakar bakar, bir türlü hatırlayamaz. Bir
yandan da mutfaktan ayranlı börekli
tatlılı bir tabak hazırlarlar. 'Ye yavrum, ye' diye ağzına tıkıştırırlar. Bir
lokma geçemez ki insanın boğazından acılıyken, ama olsun yemek lazımdır.
Neden geldiğinin farkında olmayanlar; Bunlar anneleri tarafından "hadi kalk
kızım, bak Mürüvvet teyzenin kocası ölmüş. Baş sağlığına gidiyoruz" diye zorla getirilen çocuklardır. “Anne
yaaa, off, . Ne giyeceğim şimdi?” diye mızıldandıkça, anneleri onları dürterek “hadi
kızım , hadi, geçir üstüne kotunu. Bak, Nermin teyzeler de geliyor hem” der. Nermin
teyzenin de kendi yaşlarında bir kızı vardır. Hiç değilse onunla oyalanır. Bunu
duyunca kabul eder ergen kız. Ama saçını başını toplamadan parfümünü sürmeden
çıkmayacağı için dakikalarca oyalanıp annelerini çatlatırlar resmen. Düğüne mi ölüme mi gittiklerini hiç
anlayamazsınız. Ev sahibi acıdan katım katım ağlarken bu ergen kızlar film izler gibi izler onları. "Öğleden sonra
denize gideceğiz, geç kalmayalım" diye konuşurlar arkadaşlarıyla. Ya da akşam
Tonguç”tan gelen bir mesajı birbirlerine göstererek kıkırdarlar. Hayat ne
güzeldir o ergenlere.
Her işi ben bilirim, çok zenginim, çok
yardımseverim”ciler;
Bunlar ölüm haberini alır almaz, hemen börekçilere giderler. Seri bir şekilde "abim oradan iki tepsi su böreği veriyorsun, iki kasa da ayran" der, cebinden nakit olarak çıkardıkları tomarın içinden bir iki tanesini uzatıp, üzerini vermeye çalışan tezgahtara "Kalsin hocam, ölmüşlerinin ruhuna gitsin" der. Heyecanla börekleri ayranları
arabalarına yükletirler. Olay yerine gittiklerinde de mutlaka bir iki yardımcı
bulurlar etraftan. "üçüncü kata çıkıyorsun hocam, böyle gelin, masanın üstüne koyun
ayranları, Yenge hanım buyrun, Allah rahmet eylesin" diye kendilerini bu işe acayip kaptırır, şovunu yaparlar.
Rahmetlinin tüm hayatını anlatanlar; Bu tiplerin de eşleri, akrabaları ölmüştür. Ölüm acısını tatmış insanlardır. Yüzünde -ben ne
çektim, ah ah, kimleri toprağa verdim- ifadesi vardır. Onlar ölüm konusunda
tecrübeli, deneyimli insanlardır. Acının ne kadar süreceğini ne zaman
geçeceğini net olarak size bildirirler. Bir de" Hiç unutmam, Enver bey bizim
bakkala gelmişti. Yağsız peynir istemişti. O gün parası çıkmamıştı da biz de ne
olacak olur mu, biz burada komşuyuz" demiştik. Sonra ertesi sabah koşa koşa
parayı getirmiş , defalarca özür dilemişti. Çok dürüst adamdı, çok. Etrafındakiler de destekler. " Çok dürüst insandı, çookk"
Eş arayanlar; Şaşırmayın, öyle şey olur mu demeyin. Benim kaç tane tanıdığım mevlutlerde, dualarda, taziye
evlerinde eş buldu. Böyle yerler tanışmak için bulunmaz fırsattır. Kafada
başörtüler, siyah gözlükler olsa da "bu kim, tanıyor musun?" diye soran birilerine
çoğu zaman tanık olmuşumdur. hemen ardından cevap gelir " Aaaa, o bildiğin koskoca banka müdürü,üstelik bekar, hiç evlenmemiş.". Hımm.. Bu insanın yedisi var kırkı var, senesi var, var da var. Yedisinde olmadı kırkında olur , o da olmadı evdeki mevlutte mutlaka yol kat edilir.
Yiyiciler; Bunlar taziye evinde ne çok yemek olduğunu bilirler. Dualar okunur, herkes "Allah sabır
versin " dileklerini ilettikten sonra “hadi buyurun, sofraya” derler. Bunlar
genelde ailenin birinci derecede erkek akrabalarındandır ya da dini bütün
adamlardan biridir. Sofrada etlisinden
sütlüsüne tatlısına kadar her şey var. Eşraftan hayli yoksul kişiler için bulunmaz nimettir ölü evleri. Bunların içinde durumu abartıp ev sahibinin kızlarına ”yavrum, bir kahve
yapar mısın, şekersiz olsun” diyenler
bile vardır ki söylenecek sözümün kalmadığı andır. Şaşırmayın şaşırmayın. Nerden mi
biliyorum. Kendimden tabii ki., kendimden.
Acıyı kahkaya çevirenler; Görev yerine getirilmiştir. Gelenler bir
bir dönmeye başlar. Evden gruplar halinde çıkanlar olur. Evi en yakında olan kişi "Gelin, bir kahve içelim bizde” diye arkadaşlarını evine davet eder. Evine girer girmez “Ohh be”
diyerek başörtüsünü atar. Bir iki
acı söz söylenir. “Yazık oldu ya”, “ gitti işte” diye. Sonra “yaaa, bir şey
soracağım” der birisi. “O kapının kenarında elinde tespihle oturan beyaz
başörtülü kadın kimdi? Ya o kadın ne kadar komik ağlıyordu. Baktıkça gülesim
geldi. Gülüyor sandım ilk önce”
Öbür kişi de “ay, sorma ya, başörtümü ağzıma soktum, gülmemek
için” der.
“Off o değil de, bize sımsıkı sarılan kadın köydeki teyzesiydi
galiba, acayip kokuyordu” der. Ötekiler de kıkır kıkır “pöfff, fark ettim ya.”
Bütün
akrabalarını gördük. Çok elitim, sosyeteyim diye gezerdi ortalarda. Bir tane
tipi düzgün adama rastlamadım ben “diyerek günü yarılarlar.