25 Kasım 2010 Perşembe

YUNANİSTAN...

Keşke kendini bırakıp gidebilse insan .......


Yanına üç şey almadan...



....
Hava olsam, ses olsam, ışık olsam, nefes olsam
Tekrar yeni ben yaratsam benden..
Korkular olmadan..
Gidebilsem...sadece kendimi götürdüğüm yerlere
Sonra geri dönsem
her seferinde yeni ben olarak
ama biraz daha törpülenmiş korkulardan..
ve biraz daha dolu olan aşk bavulumla..
ve sen orda olsan , yolun tam karşısında
gitmelerimin ucunda hep sen gelmelerimi beklesen..


.....
......
....

11 Kasım 2010 Perşembe

KORKUYORUM(2)

Evet eksik yaşar Panik Ataklılar hayatı....

Bunu kabul etmek , dile getirmek istemezsiniz. Ama böyle, gücünüzü toplayıp yazmaya başladığınızda acı gerçek ortaya çıkar.. İnsanlara söylemek zordur ; “ben panik atak hastasıyım” demek, Neden mi?

Siz bunu üzülerek ya da utanarak söylediğinizde “ ee.., bunu zaten sen yapıyorsun aslında, beynin üretiyor, üçüncü bir kişi yapmıyor ki , bunu da çözmek senin elinde , neden üzülüyorsun ki. “ diyeceklerdir(sanki siz biliyor da özellikle yapmıyormuşsunuz gibi), ya da ; “dikkat çekmeye çalışıyorsun aslında, özünde bu yatıyor “ diyeceklerdir. (Siz o krizlere girmekten çok zevk alıyormuş gibi) Ya da panik atağı Sanskritçe bir kelime zannedip; “panik atak ne ya? , heyecanlanınca panik oluyorsun hani, o mu? “ diyeceklerdir . Siz olayın iç yüzünü anlatınca da “hııı...deli kızım bu kaçmalı “ deyip sizden mümkün olduğunca uzaklara kaçacaklardır...

Beynin bir oyunudur bu; ama siz bunun neden ve nasıl olduğunu bil-e-mediğiniz için bu durumdasınızdır. Onların ne düşündüğünden çok , sizi üzen; bunu yenememeniz insanlardan bir adım geride olmanızdır.

Eğer bir panik ataklı olmadık bir yerde” ben eve gidiyorum, ya da “ben şuraya gidiyorum gelir misin” , ya da tam yola çıkmışken” ben geri dönüyorum, kendimi iyi hissetmiyorum “ derse , çok üzüldüğü PA krizleri gelmek üzeredir. Ya da gelmiştir. Kapris yapmıyordur,dikkat çekmeye çalışmıyordur, onu anlamaya çalışın...

İyi tarafından mı bakayım, peki bir de onu deneyeyim o zaman: Entelektüel ya da sanatçı hastalığı diyorlar buna. Entelektüel ve sanatçı olmanın bir götürüsü yok nasılsa.değil mi? .:))...

Çoğu zaman panik atak tek başına gitmez. Yanında mutlaka onun çok yakın dostları vardır. Kim mi bunlar ? Hemen tanıştırayım sizlerle..Depresyon, obsesif kompulsif , bazen de manik -depresif..

Depresyon zaten panik atağın vazgeçilmezidir. Şöyle hayal edin; Bir seyahata çıkmak istiyorsunuz, başlıyorsunuz plan yapmaya... Tek başına gitmek ürkütür sizi, yanıma şunu çağırayım, o gelmezse öbürünü çağırıyım diye düşünürken günün yarısı geçer. Otobüsle mi özel arabayla mı gideyim, sıkılırsam inerim aşağıya hem.. Yok uçak olmasın, hepten boğulurum, adama ; durdur şu uçağı , çok sıkıldım da diyemem ki....Tren.? tren mi??...ııı...yok yok, o da olmaz şimdi, camları açılmıyor...

Bunları düşünürken bir sürü sıkıntıya girersiniz. Normalde bir bilet alıp, rezervasyon yaptırarak bitmesi gereken bu iş ; panik ataklı için öyle bir uzar ki, öyle bir yorulursunuz ki; artık o tatil sizin için zevkten çok, ızdıraba dönüşür.

Bütün bu koşturma içinde nasıl gideceğim stresini bitirip, otele ulaştığınızda ; etraftaki güzelliklere bakıp; “ aslında bu kadar basit işte, ne kadar da gözümde büyütmüşüm” diyerek , gereksiz endişelere girdiğinizi, gereksiz insanlara boyun eğdiğinizi görüp, hayatınızı piç ettiğinize karar verirsiniz. Sonra toparlanır, sahile iner, kumlara uzanır ve güneş gözlüğünüzün altından gizli gizli ağlarsınız.

Tatil benim için çoğu zaman işkenceydi. Koşup koşup hedefe ulaştığım yerdi. Kafa boş olunca herşeyi tek tek inceliyor, neleri ıskaladığınızı görüyorsunuz. İnsanların depresyondayken tatile gitmelerini hiç önermiyorum; başka bir ülkede, başka bir şehirde insan kendini öyle yalnız hissediyor ki; yarıda kestiğim zamanlar bile oldu tatilimi bu yüzden....

Pardon sevgili olayını unuttum bu arada.

Bu planları yaparken bir de özel hayatınız , sevgili adayınız mı var.. işler tam karışır işte..O adam tatilde yanınıza gelse bir dert gelmese bir dert. Diyelim yola beraber çıktınız; ya panik atak krizim tutarsa ona rezil olursam, bir daha beni görmek istemezse, dalga geçerse düşüncesiyle içiniz içinizi yer.(çünkü PA’lılar kriz geçirdikten sonra büyük suçluluk hissederler. İnsanları rahatsız etmiş ve üzmüşlerdir, rezil olmuşlardır ), diğer yandan da onunla deli gibi tatile gitmeyi istersiniz. Bu iki düşünce arasında gidip gelirken boğulur, daralır sonunda kısa süreli bir melankoli ve arkasından bir depresyon...

Bu sırada diğer insanlar bir kitap bitirir, bir arkadaş edinir, bir kaç fotoğraf daha çeker, bir iki film izler...

Tatil kısmı bitti ..Sağsalim döndünüz yine binbir kuruntudan sonra.. bu arada ; Ailenize karşı olan sorumluluklar, işyerinde yapmanız gereken bir dolu iş, bazen fiziksel rahatsızlıklarla uğraşmak, özel hayatınız, sevgilinizle olan problemleriniz gibi normal insan sorunlarınız da olur. Bu da iki kat çaba gerektirir diğerlerine göre..

Siz hedeflerinize ulaşmak için; yürümek değil, koşmak zorunda kalırsınız. Kafanız sürekli PA ile meşgul olduğu için çoğu zaman cümle bile kuramazsınız. Yanlış şeyler söylersiniz. Hatta konuşurken bazen kardeşim bile; “ ne dediğini inan anlamıyorum , ne anlattın sen şimdi” der. O zaman toparlanırım, bir noktaya kitlenir ve derdimi anlatmaya çalışırım. Bu nasıl oluyor biliyor musunuz , tam karşınızda bir ağaç var diyelim sizin gözleriniz oraya bakıyor , bir de sağ yanınızda net görmeseniz de görüş alanınızda yer alan bir ağaç daha var. Şimdi aynı anda iki ağacın da özelliklerini söylemeye çalışın . Zor gelmeli size ...Bilmem iyi bir örnek oldu mu? ..

Bazen de yanlış cümleler kurarsınız konsantrasyon probleminiz olduğu için; bu da kavgalara, tartışmalara yol açar ..Sonra da derdinizi anlatamadığınızı, karşı tarafın sizi yanlış anladığını bilir, fakat bu durumu izah edemediğiniz için mide krampları yaşarsınız....

Güzel bir filmi izlemek, sevdiğiniz sanatçıların konserine gitmek, etkinliklere katılmak , spor yapmak, yeni öyküler yazmak istersiniz; Ama bu aralar o kadar yorgunsunuzdur ki; kolunuzu kaldıracak gücünüz kalmamıştır. Gece olur..Bir tek yer vardır hayatınızda kendinizi huzurlu en güvende hissettiğiniz yer; Yatağınız. İçmekten nefret ettiğiniz ilaçlardan bir tane daha yutup yapamadıklarınızı rüyanızda görmek için derin bir uykuya dalarsınız. Yarın ne getireceği belli olmayan, bir sürü plan bir sürü kuruntuyla geçecek olan bir gün vardır.....

3 Kasım 2010 Çarşamba

LİLİ'M(3)

Müzik o kadar etkileyici ki; ve onlar müziğin ritmine o kadar güzel uyuyorlar ki, biraz önce yaptıkları dansın devamını sevişerek getiriyorlar ... hareketleri seri, uyumlu ve muhteşem...Kız Lili’nin güzel kalçalarını iki yana ayırıp; başını sıcaklığını çok iyi tanıdığım yerine sokuyor. Dilinin içerinde olduğunu ve Lili’nin nasıl zevk aldığını hissediyorum...


Yerler ahşap ..Lili her kımıldanışında topuklarının çıkardığı ses, beni iyice soluksuz bırakıyor. Lili yüzünü kıza dönüyor, sırtı duvara yaslı, bacaklarının birini açıp duvara dayıyor, kızın kafasını iyice sokuyor , bastırıyor bacak arasına.

Kız bir yandan dilini o noktada gezdirirken, parmağını yavaşça Lilinin sıcacık yerine sokuyor, Lili iyice geriliyor çığlık atıyor, kızın saçlarından yakalıyor, sıkıyor , hareketleri iyice sertleşiyor, dudaklarından çıkanları müziğin sesinden duyamasam da duvara yankılanıp bana dönen çığlıkları, bacaklarımın arasındaki o yangını iyice artıyor. Şu anda onun içinde olduğumu ve sertçe giriş çıkışları yaşadığımı duyumsuyorum.

Bana bakıyor o anda Lili. Gözlerini gözlerimden ayırmadan, kızı saçlarından sürükleyip yatağa doğru atıyor.Lili yatakta , kız bacakları arasında, LiLi’m ter içinde. Kız ter içinde. Göğüsleri kabarıyor, uçları iyice sertleşmiş.. Dudaklarındaki rujlar ağzının kenarına bulaşmış.

Eliyle “gel” işareti yapıyor, başının yanındayım . Pantolonumun fermuarını kopartırcasına açmaya çalışıyor, orda onu bekleyen, onun ağzında olmak için yanıp tuşunan organımı önce eliyle kavrayıp, boğazına kadar sokuyor. İleri geri , ileri geri. Diğer eliyle kalçalarıma tırnaklarını batırıyor, acıtıyor. Ben şimdi onun ağzında yavaş yavaş eriyorum, kasıklarım, karnım yanıyor önce, Sıcacık, sımsıkı bir yumuşaklığın, ıslaklığın içinde vücudumun diğer kısımları  yavaş yavaş yok oluyor, kopup,  yükseliyorum ordan, Belli belirsiz sesler müzik sesleriyle karışıyor. Tam gelecekken- Lili bunu biliyor ve izin vermiyor- Ağzından sertçe çıkartıp duvara itiyor beni.

"Dön arkanı "diyor..
Pantolonumu parçalarcasına çekiyor, sevişirken hiç çıkartmadığı upuzun,  ince topuklu ayakkabısın topuklarını kalçarıma geçiriyor. "Ahhh " sesimle  yavaşlıyor. İki kalçamın arasında o topukları gezdiriyor. Soğuk topukları en hassas yerimde hissediyorum. Öyle dikkatli , öyle seri yapıyor ki bunu;  sanki bunları ona ben söylüyorum o aynı anda uyguluyor gibi. Ayakkabısının burnunu kalçalarımın arasına sıkıştırıyor şimdi. Hiç kimsenin dokunmadığı yerlere değdirip,  yavaşça çekiyor. Kasıklarımdaki o baskı.... patlamak üzereyim.. evet patlayıp her bir parçam duvara yapışacak şimdi. Bastırıyor topuklarını eziyor onu..., dimdik organımı ateş içinde yanıyor ...bir yandan da parmaklarını sokuyor bacakarasına gözlerimin taa içine bakarak.

Lili’nin bacaklarını iki yana ayırarak -bu sefer beni itmesine izin vermeden- , tek bacağını yukarıkaldırıp topuğundan tutuyor, artık uyuşmuş olan organımı bir seferde sokuyorum o sırılsıklam sıcacık dünyasına..  Gözüme o karanlıkta takılan şey; saçlarının rengine boyadığı kırmızı, üçgen şeklindeki tüyleri oluyor. Sımsıkı etleriyle beni yine yapıştırıyor içine. İleri geri bile gidemiyorum sıkılığından.” Offf...... Ölüyorum Lili, öldür beni! diyerek boşalıyorum........Sesim bir saniye sonra bana geri geliyor.” Öldür beni Lili, öldür beni!!!!!

1 Kasım 2010 Pazartesi

LİLİ'M (2)

Bütün kadınlarla sevişebilirsin ama bazı kadınlarla sevişirken dağılır, bölünür, çarpar, sonra toplanırsın....İşte Lili böyleydi...

Aradan sanırım on gün geçti, hiç bir haber yok. İşe gidiyorum, toplantılar, yemekler, akşam eve gelip, bir iki kadeh içip Lili'yi düşünüyorum. Heran arayıp ,"şuraya gel" diyebilirdi...Gözüm telefonda, sesi kısık. Kontrol ediyorum sık sık, Rahmaninov fonda.
.. Evet ışık yandı..Mesaj.." Beyoğlu'nda bir bar. Gel ve izle beni." diyor..
Elim ayağım dolaşıyor yine. Ne giyeceğimi bile bilemeden alelacele hazırlanıp, çıkıyorum evden. Bu akşamki numarayı bilmiyorum. Bahsettiği yeri duymuş ama hiç gitmemiştim.Evden çıktıktan yarım saat sonra saat 12 ye doğru barın girişindeyim. İçeriye rahatlıkla giriyorum. Müzik çok yüksek yine, birden bambaşka bir atmosfer, kalabalık ...Bardaki taburelerden birine oturuyorum .Viskimi söylüyor ve neredeyse ter içinde, gözlerim onu arıyor kalabalıkta. Dans eden kadınlar, çiftler.Orada sanırım o , evet o. Bu sefer kıpkırmızı saçları. Yanında esmer bir kızla çok samimi dans ediyorlar. Beni görüyor. Bakışıyoruz. Siyah daracık deri pantolonuyla upuzun bacakları ortada. Dudaklarında kırmızı bir ruj, incecik topuklu rugan ayakkabılarıyla yine karşımda beni taşa döndürüyor. Onu izliyorum sadece, bütün gürültüden, kalabalıktan soyutlanarak. Kızı kendine çekiyor, elleri kızın kalçasında o kadar güzel dokunuyor ki, çok doğal ,içten, abartısız, beni tahrik etmek değil amacı,kendi istediği için dokunuyor,birbirlerine gülümsüyorlar. Dans ediyorlar, arada bir masasına doğru gidip içkisinden bir kaç yudum alıp, dansa devam ediyor.

Bir iki viskiyle iyice gevşediğimi hissediyorum. Gözlerim Lili yi bıkmadan usanmadan seyrediyor. Kucağıma almak istiyorum onu, gülerken iki yana açılıp dişlerinin neredeyse tamamını gösteren kocaman gülüşüne ortak olmak istiyorum.Ah o boynu, incecik upuzun, gergin. başımı gömmek, dudaklarımı yapıştırmak istiyorum. Şimdi de arkasını bana dönüp, küçük, muhteşem kalçalarını kıvırıp dans ediyor. Kalçalarının her bir hareketini görüyor, hissediyorum. Aşağı yukarı, ahenkle kımıldıyorlar..
Bacaklarımın arasındaki yanma şiddetleniyor. Orada hemen Lili'yi kucağıma alıp, içine girmek istiyorum. Onun ne kadar sıcak olduğunu hatırladıkça, gözlerimi kapatıp o çığlığı tekrar atmak istiyorum. Şu anda.. müzik bu kadar şiddetliyken..Onun kulağına gidip nefesimi kulağına boşaltmak ve o çığlığı atmak istiyorum...

Şimdi kızın dudaklarını aldı ağzına, ağzının içini kızın dudaklarıyla doldurdu. Diğer eli kalçasında. okşuyor.Bu müthiş manzaraya daha ne kadar dayanabileceğimi merak ediyorum.
Elime bir kağıt tutuşturuyor. "Bizi takip et.."
Hesabı ödeyip kalkıyorum. Taksiye binip onları takip ediyorum. Eski bir apartmanda durdular. İkinci kata çıkıp , kapıyı hafif aralık bıraktı. "Müzik sesini duyunca içeriye gir" diye yazılan bir not daha attı tam önüme..Bir süre bekledim girişte. Kapıyı kapattım. Nefes alışım bile bu heyecanı bozacak diye korkuyorum. Neyseki alkol beni rahatlatmıştı.On dakika kadar sonra müziğin sesi sonuna dek açıldı. Loş odaya ayaklarım titreyerek girdim,boğazım kurumuştu heyecandan..İşte ordaydılar. Lili duvara yaslanmış, sırtı deri iplerle bağlanmış göğsülerinin ucunu örten bir üst, altında deri string, yüksek topuklu siyah rugan ayakkabıları, kırmızı saçları belinin en güzel kıvrımında , gözleri bağlı. Kız sırtını öptükçe, vücudu ileri geri kıvranıyor Lili'nin. Dudakları aralık yine, memeleri mermer gibi, uçları çıkıyor deri parçalarının arasından. Kız tek eliyle göğsünü yoğuruyor, okşuyor. Lili'nin dudakları açık, vücudu kıvrılıyor..

Kız ellerini Lili'nin bacakları arasına atıyor, deri stringin ipinin olduğu yeri tek eliyle çekip öne doğru okşamaya başlıyor Lili'm in en güzel yerlerini. Lili'nin çığlık attığını duymuyor ama görüyorum. Uzun parmaklarıyla göğüslerini sıkıyor..
Şimdi külodu yerde.Üzerindeki deri iplerin bir kısmı aşağıya sarkmış,  bir kısmı göğüslerinin altına düşmüş. Kırmızı saçlarını arkaya doğru savurup, kısık gözleriyle bana bakıyor..Tutuluyorum..Adım atmak istiyor, bir an önce Lili'nin ateş gibi vücuduna değmek istiyorum. "Lütfen Lili,  al beni biran önce" diyorum....(DEVAMI VAR)