1 Aralık 2013 Pazar

AFFETMEK, KÜÇÜCÜK KISACIK BİR KELİME



On yedi  yaşında ne kadar romantik ne kadar aşk dolu ne kadar çılgın ne kadar başıboş- avare olunursa ben de işte o kadardım

Gece  gündüz beraber olan dört kızız. Ben hariç hepsi model gibi hatunlar. Ben de arada kaynıyorum. Güzel değil ama sempatik ve komik kadrosundan takılıyorum. Anı yaşıyorum, yol beni bir yere götürür nasılsa. Hava güneşli, biz yüzmek istiyoruz. İstanbulda denize rahatça girildiği zamanlar. Rengarenk dört kız yoldayız; iki adımda bir kahkahalardan yerlere yığılıyoruz ve yol da  uzuyor tabii. Hedefimiz  şimdiki gibi varmak değil. Güzel erkekler bizi bekliyor plajda, biliyoruz.  Ve aşağıdaki parçayı dinliyoruz sürekli.
Denizde hoplayıp zıplarken balıklama atlamaya  çalışan arkadaşımın başına bir bakın neler geliyor.


http://youtu.be/frDiToCADS0

Güzel bir günün içine bir kaza karışıyor. İçimizdeki sarışın fıstığın (adı Arzu olsun) ayağı paslı merdivenlere takılıyor, ayak boydan boya yırtılıyor neredeyse. Günün ortasındayız, denize giremeyeceğiz diye üzülüyoruz.  Etraftaki herkes yaralı güzel kıza yardıma koşuyor. Bir şeyler bağlıyorlar ayağına ne buldularsa , her yer kan oluyor; içimiz acıyor. Ama olsun, "geçecek bu , en fazla iz bırakır, ne olur ki" diyoruz. Yardıma gelen dört yakışıklı için fırsat doğmuş oluyor. Geldiğimizden beri cephe almışlardı karşımızda zaten. Tanışmak için bundan iyi fırsat mı olur. Uzun boylu , esmer olan hayatımda duyduğum en güzel erkek sesiyle “ ama yaranız derin, hastaneye gitmelisiniz “ diyor. Gözlerimi dikiyorum belki beş dakika hiç ayırmadan. Ne güzel bir ses bu, ne kadar yumuşak.Günümüz mahvolmasın diye ben iyiyim diyor,  Arzu, denize girmesem de güneşlenirim. Canım, arkadaşım, kardeşim, her şeyim benim...

O gün uzun sürecek karmaşık bir arkadaşlığın temelini atıyoruz.  Muhteşem bir grup oluyoruz. Biz ve onlar. O, yani esmer olan, adı Boran olsun mesela, üniversiteyi kazanmış, Ankara'da okuyacak, Ona her baktıkça karnım sancıyor, kalbim anlamsızca atıyor ve yerinden çıkmak istiyor. Onun sesini duymak yetiyor aşık olmam için. Evet,  ben Boran”a aşık oluyorum. Hem de nasıl.  On yedi  yaşındayım,  başka nasıl olabilirim ki...
.
Geceleri hiç uyuyamıyorum. Sayfalarca şiir yazıyorum ona. O, hepimizle çok ilgili,  herkese eşit davranıyor. Beni sevip sevmediğini bilmiyorum. Ama seviyordur canım, neden sevmesin ki. Çok zayıf olduğum için bana sürekli "Afrika”lı ne haber, Afrikalı senin hiç etin yok" diyor ve yüreğime yüreğime bıçaklar giriyor o zamanlarda. 

O Ankara”da kim bilir nasıl üşüyordur. Kaç kişi kalıyorlar yurtta,  annesini babasını özlemiştir. Ne kadar zor durumda ne kadar da bana ihtiyacı var. Atlasam bir otobüse gitsem.
Her gün mektuplar yazıyorum ona yollamadığım, hala sakladığım mektuplarım. 

Aradan bir yıl geçiyor, ben dershaneye başlıyorum.  O çıkışlarda beni almaya geliyor. Aramızda özel bir  konuşma yok. Sevgi var da söylenmiyor gibi. Ben öyle kabul ediyorum. Her gün arıyor. Yanıma geliyor, her şeyden konuşuyoruz. Görüşeceğimiz zaman beni en şişman gösteren kıyafetleri seçiyorum. Biz bir çiftiz bence,  herhalde evleniriz çünkü çok güzel anlaşıyoruz. Allah beni çok sevmiş ki  böyle sakin birini ,  acısız bir aşkı vermiş. Annesini de çok seviyorum o da beni seviyor bence, gelini gibi bakıyor bana
Bir gün arkadaşım "hadi artık aşkını açıkla şu kıza"diye baskı yapıyor ona.Bana da telefon kulübesinden haber veriyor ". Bu akşam buluşacağız ve her şeyi açıklamasını isteyeceğim. Söz yüzüğü filan takın artık aranızda" diyor. Gülümsüyorum.

 Ben de gelecek güzel cevabı bekliyorum. Aradan bir iki üç dört gün geçiyor Boran konuşmuyor. "Açıklamak istemiyorum" demiş ve kaçmış Sonra grubun diğer elemanlarından benim  kızlardan birine haber geliyor. Beni değil, sarışını seviyormuş  ama açılmaya cesaret edemiyormuş ".Neee , Arzu'ya mı? "diyor arkadaşım.
"Ben ilk günden beri onu sevdim ona,  aşığım" demiş.
Peki neden hep Betty'nin yanındasın,  arıyorsun,  görüşüyorsun"  deyince, " ben onu kardeşim gibi seviyorum" demiş.

Apartmanın  girişindeki kalorifere yaslanmış, gelecek haberi bekliyordum .Yüzü darmadağın arkadaşımın. "Arzu'yu seviyormuş" diyor. On yedi yaşındayım ve  bundan sonra ben yaşayamayacağım.

Korkunç bir yıkım bu, her şey bitecek . Boran  benim kardeşim gibi sevdiğim Arzu 'yu seviyor. Arzuya nasıl bakacağım ben, o  ne kadar üzülmüştür bunu duyunca. Tam bir hafta ağlıyorum. Gözlerim şişiyor ağlamaktan, açılmıyor göz kapaklarım. Annem sürekli soruyor , derslerden diyorum. Yemek yiyemiyorum, iyice zayıflıyorum. Yürürken bacaklarım titriyor yere düşecek gibi oluyorum, göğsüm sürekli sıkışıyor. Teyp sabaha kadar açık, bildiğim ne kadar acıklı şarkı varsa dinliyorum. Sigara içiyorum, ağlıyorum. Artık içimi çekmekten karın kaslarım yırtılacak gibi oluyor.

Bu başıma gelecek en kötüsüydü diyorum. Daha kötü olamaz. Ama oluyormuş, kötünün de kötüsü varmış

Hahaha. Nedense bu zamana kadar bu konuda hiç konuşmayan canım kardeşim Arzu, Boran”la çıkmaya başlıyor.

İkinci bir kıyamet!Bu kadarı da üç gün içinde olmaz ki.

Nasıl ,neden, aaa , yok canım, olamaz  peki ama niye?  sorularından başka bir şey çıkmıyor benden.

On yedi yaşında bu kadar darbe çok geliyor be. Ama yine de ben arkadaşımı çok seviyorum. Bu beni etkilemez, her şey bitse de biz arkadaşız. Onu nasıl silerim ben, başka arkadaşım yok ki. Onu silmek, hayallerimi de silmek demek. Ben nasıl toparlanırım yeniden hem aşk acısı hem arkadaş acısıyla.

Telefon ediyorum Arzu'ya bir gün . Ablası; Onlar Boran'la Kadıköy'e gittiler" diyor. "Boran Ankara'dan geldi de"
Nasıl da normalleştiriyor insanlar bu kadar zor anları. Nasıl da sıradan bir şeymiş  gibi söylüyor arkadaşım bana. Aşık olduğum çocuğun , kardeşim gibi sevdiğim kişiyle buluştuğunu, flört ettiğini. Normalleşiyor her şey...

Arkadaşlığımız bu yüzden değil  ama  birkaç yıl sonra  bambaşka, osuruktan bir sebeple bitiyor. Biz dört arkadaş değiliz artık. Yürürken sokakları inleten, muhteşem dörtlü yok artık. Bitti.

Son birkaç yılda yaşadıklarım yüzünden zor toparlanıyorum. O zaman bu çocuktan ayrıldım unutmak için bununla çıkayım dönemi değil. Aşıksın ve bu acıyı çekeceksin kardeşim, bize yakışmaz hemen yeni manita yapmak.

Kalbim ikiye bölünüyor; bir tarafta Boran”ın diğer tarafta Arzu”nun bir türlü hazmedemediğim aşkları. Ağırlaşıyor kimi zaman o taraf. 
neden diyorum uzun yıllar boyunca,  neden?
Bu soruyu içimden defalarca soruyorum onlara. Küçüktük, diyorum, çok küçüktük, evet, ama onlar bana karşı çok profesyoneldi. Bense amatör aşkımla en çok hasar alan taraftım.

 Her şeyin bittiği gibi bu aşk da bitti bir gün ...Arzu başka biriyle evlendi. Boran bekardı.(bunu da çook zaman sonra öğrendim)  Bu arada ikisinden de bir haber alamadım yıllarca. Elimdeki fotoğraflara, mektuplara bakıyor, hem Arzu'yu hem Boran”ı her şeye rağmen çok özlüyordum.
Büyüdüm büyüdüm... başka bir sürü kötü aşk  yaşadım. Aptal yerine kondum sonra da yavaş yavaş palazlandım. 

Bir gün aynı yoldaydık ikimiz de...Kadıköy”de.Onunla. Yan yana. Büyümüştü o da,  evet, duruşu bakışları değişmişti. O  uzuuuunnn yıllar  derinlere  sakladığım o kesik,  onun sesini duyunca tuz basılmış yaralara döndü. Resmen varlığını belli etti. Nereden çıkmıştı şimdi bu kalp sızısı. 

Saatlerce konuştuk, eskiden, okuldan, iş hayatından. Gözlerine bakamıyordum hala konuşurken. Arzu boşanmış, haberini ortak arkadaşlardan almış. O ise evlenmemiş hiç.  "Arzu”yla evlenmem için baskı yapıyorlar arkadaşları" dedi. "İyi, evlenin tabii" dedim. Madem yıllar sonra karşılaştınız,  kaderin senin bu sarışın " dedim. Bir yandan da hayır, tekrar buluşmasınlar, bunu istemiyorum diyordum.
O gün onu gördükten sonra  evime giderken "vay be," dİyorum. "Ne aşşkmış, ne sarışın sevdasıymış bu".

Bu görüşmeden bir yıl sonra yine ortak bir tanıdıktan  evlendiklerini öğreniyorum. Nasıl olmam gerekiyorsa öyle oluyorum...

Kırıklıklar geçmiş ama şimdi daha farklı daha tuhaf bir duyguya kapılmıştım. İsmi yok...
Belki bir umut demiştim ona Kadıköy'de rastladığımda. Gözlerime çok güzel bakmıştı çünkü. Pişman  gibiydi, beni yine  sev, der gibiydi. Belki tekrar severdim onu.
Ama şimdi tekrar,  ikinci kez kaybetmiştim onu. 
İki kez de kaybedilir mi insan, be...

Bir gün telefonum çaldı. Bilmediğim bir numara. 
Alo?
Sessizlik
ALO?
Naber Betty!
....

Bu sesi unutmak mümkün olmadığı için "Aaaa. Boran,  sen misin, nasılsın filan. Ses titremesi,   dizlerin çözülmesi, nefessiz kalma olayı.
Ben ki çoktan vazgeçmiş, unutmuştum  aşkı,  aşık olmayı, birine inanmayı, birilerinin gözünün içine bakmayı.
“Akşama buluşalım,  içelim,  anlatacağım şeyler var” dedi. "Allah allah" ne alaka şimdi bu. Hem Arzu duysa bozulmaz mı benle buluştuğuna. "Boş ver sen, gel" dedi.

Karlı bir akşamdı. Kadıköy sokakları ıssızdı. Herkes soğuktan kaçıp, evlerine sığınmak istiyordu. 
Aklımıza ilk gelen yerde buluştuk. Bunca yıldan sonra, saçlarımızda beyazlar, kaz ayaklarımız ve biraz kırgın biraz yorgun olarak karşıladık birbirimizi. 
Çok değişmişti, donuktu. Gözler değişmiyor bir tek; bakışlar... ama onlar da donuktu. solgun, kırgın,  mahcup bakıyorlardı bana . Bense hala gözlerinin içine bakamıyordum. 

Evliliği berbat geçmiş, detaylarını yazamayacağım;  bok gibi ortada bırakılmış aslında.

İkinci rakımdan bir yudum alırken gözlerimde yaşlarla  taaa on yedi yaşından beri bastırdığım zavallı, yaralı, yıpranmış çocuk aşkımın sesiyle, çok zor ve kısık olarak , ona yaklaşarak ve gözlerinin içine bakmaya çalışarak “sana müstahaktır, beni çok üzmüştün" dedim. Durdu. Yutkundum. Tekrar yutkundum. Ellerimi tuttu , çekti kendine. "Çok üzgünüm, çok!"dedi.  Ben yine titreyen dudaklarımla kesik kesik "ben, ben.. on yedi yaşından beri çok üzgünüm" dedim. 
"Bu aşkınız dostluğumuzu da  bitirdi; bu daha da kötüydü. Ben hem aşkımı hem kardeşimi kaybetmiştim...Ve bunu siz flört eder eğlenirken yataklara kapanıp tek başıma yaşamıştım, kimselere anlatamamıştım. Bu büyük utançtı benim için"

Pencereden dışarı baktım, ne güzel kar yağıyordu. Ona döndüm "kaç kış ben seni hayal ettim,,  biliyor musun.  Ellerimden tutup, karlı yollarda benimle gezeceğini kaç kış hayal ettim"

"Çıkalım mı?" dedi. "Hayır, artık çok üşüyorum" dedim.  Durdu, gözlerini mahcup mahcup bana sonra yere çevirdi

Meyhanede bizden başka bir masa daha vardı ve  fonda Zeki Müren “ Seni sordum yıldızlara, seni  sordum yalnızlara” diyordu. Rakı bardağımın içine  kısa bir sağanak başladı. Ağlamak, zayıf kadını oynamak istemiyordum. Arabeskleşmenin manası yok,  diyordum ama beceremedim. O çok beğendiğim ellerini uzattı, benden başka herkese dokunan ellerini...Gözümdeki yaşları sildi. “Çok üzgünüm, çok pişmanım , büyük hata ettim ben, çok büyük” dedi. "Senin değerini bilemedim ben. 

Siyah saçı yok denecek kadar azdı. Yanakları hafif çökmüştü.
“ yanlış kişiyi sevmişim ” dedi.
Sustum ben,
Sustum...Çünkü on yedi yaşındaki yerlerim ağrıyordu; çok ağrıyordu. O geceye döndüm tekrar. Beni değil, Arzu'yu  sevdiğinin  haberini aldığım geceye.  Küçüktük. Küçüktüm. İncecikti ellerim , kocaman, saf ve ürkekti gözlerim. Amatördüm aşklara, hayata.

Sessizce kalktık sonra, evlerimize gittik.. İkimiz de gözden kaybolana dek sürekli başımızı çevirip arkamıza baktık.

Birkaç gün önce mesaj attı; "senden sadece sana sarılacağım bir kaç saatini istiyorum. Sadece sarılmak.  Bu hata  bana çok ağırlık veriyor, kendimi sürekli suçluyorum"
.
”Sürüüün”  dedim,  espriyle karışık. ”Çok süründüm zaten, seçimimin bedelini ödedim” Dedi.
“Sadece birkaç saatini istiyorum senden,  hiç hakkım olmasa da;  sarılmak, unutmak, affettirebilmek için”...

"Ben esmer bir kadını sevdim
ve ona benzemek, onun gibi olmak istedim" diye bir şiir yazmış


Siz olsanız affeder miydiniz. Hem affetmek nasıl bir şey ki?  Her şey bitecek mi? Üzüldüğüm günler silinecek mi?  Her şey bu kadar kolay mı? Birini öldürüyorsun mesela,  sonra ailesine gidip "beni affedin,  ben çocuğunuzu öldürdüm" diyorsun . Mümkün mü?
Siz affeder misiniz benim yerimde olsanız?

 Affetmek nasıl da küçücük, kısacık, söylemesi çok kolay bir kelime, değil mi?

Keşke gerçekte de böyle olsaydı...


"Bana on yedi  yaşımı verebilirsen, affederim" dedim...