24 Nisan 2017 Pazartesi

ZİGOT TERK



Yeterince geç kalmıştım, biliyorum. Ben zaten neyi vaktinde yapmıştım ki ? Kafam neden on  sene geriden çalışıyordu ki…
Bu yüzden oturup ağlamak sızlamak anlamsız. Vakti zamanında girişecektim bu işe. O zamanlar da ayakta durmaya çalışmakla meşguldüm. Ne işimi ne kendimi ne geleceğimi düşünemeyecek kadar hastaydım.

Geçenlerde birinin çocuğunu sevmeye kalktım da,  kadın “dokunmayın çocuğuma” dedi. Öylece kalakaldım. Hanımefendi, benim de var,  benimki bundan da güzel deyip,  kocaman gözlerimde misket kadar yaşlarla kaçtım oradan. Ağladım, ağladım, böğürdüm sonra. Gözlerim kurbağa gözü gibi oldu. Sonra da kustum.  Öyle utandım ki kendimden…
Yoktu çocuğum; durumu kurtarmak için onu söylerken ağzım nasıl da yamulmuştu, hiç inandırıcı değildim bence...

Doktor muayeneden sonra “ yerinizde olsam hiç uğraşmam” dedi. Milyonda belki de milyarda bir ihtimal dedi. Ama diyelim hamile kaldınız, üç ay sonra düşük yapma ihtimali yüksek. Diyelim üç ayı geçirdiniz, altıncı ayda yapılan testlerde çocuğun mongol (burada tıp terimi kullandı tabiisi mongol demedi) olma ihtimali çok yüksek. O zaman aldırmanız gerekecek. Diyelim testlerde sağlıklı çıktı, doğumda sizin için risk çok yüksek, çocuğu canlı olarak eve götürme ihtimaliniz çok çok çok (burada ne kadar çok dedi hatırlamıyorum bile) düşük dedi. İleride otistik olma riski de çok yüksek dedi. Dedi de dedi, dedi de dedi. Yüzüme öyle bir kızardı ki,  dersin ateşlerde yanıyorum. Doktor çok kocaman bir adamdı, sözleri daha da kocamandı;  sindiremedim. Zorla gülümseyerek, teşekkür edip çıkışa doğru sürünerek gittim.

Her yer dönüyordu, her yer karanlıktı ve ben kimseyi seçemiyordum. Kulaklarımda Çok zor, çok çok zor, milyarda bir, yerinizde olsam denemem, boşuna ümitlenmem diyordu kocaman doktor kocaman cümleleriyle…
Bekleme salonu çiftlerle doluydu. Kimisi genç, kimisi daha yaşlı, umut içinde bekliyorlardı. Sanki içerideki konuşmayı hepsi duymuş, bana acıyarak bakıyorlardı. Yazık, diyorlardı. Kimsenin yüzüne bakamadım. Bir taksiye bindim, nereye gideceğimi bile söyleyemedim. Kalbimde fil oturuyordu…
Ağlamayacaksın diye bağırıyordum içimden , ağlamayacaksın. Bir doktora daha gidersin;  hem hayatta mucizeler de var, ve neden bu bir milyon kişiden biri ben olmayayım ki…

İkinci doktor daha yumuşaktı. Şimdiye kadar benim yaşımda doğuran hastası olmadığını ama her kadının bir kere de olsa denemeye hakkı olduğunu söyledi. Yine yalnızdım, yine tek başınaydım…
Elime bir reçete tutuşturdu. Bu iğnelerden gün aşırı karnına yapacaksın dedi. Ben mi, karnıma mı, iğne mi?,  dedim.
Yumurtalar büyüyecek de, büyürse onları alıp dışarıda dölleyecekler de, üç gün içinde döllenirse, çoğalacak da,  tekrar bana o yumurtaları koyacaklar da, sonra hamile oldum mu olmadım mı diye bekleyeceğim de, hamile kaldıktan sonra birkaç ay daha bekleyip bebeğin kalp atışları var mı diye kontrole gideceğim de, yoksa o bebek doğmadan alınacak da….Kadın olmak ne zor şeymiş be doktor, bir çocuk yapmak ne kadar zormuş be doktor bey.

İşe gider gibi her  sabah gün doğmadan yollara düşüp, karıncığıma iğneleri saplayıp, ay hadi hayırlısı diye diye doktora kontrole gidiyordum.  Orada onlarca benim  gibi bir umut bekleyen kadınlar vardı. Herkes birbirine “ hadi bakalım, inşallah” diyordu. Orada en çok kullanılan cümle buydu.
İğneler birazcık yakıyordu, karnım delik deşik olmuştu, ama olsundu, bir kere deneyeceğim demiştim. Böyle böyle benim yumurtalar büyüdü ablası. Doktor dedi ki,  iki gün sonra gel,  onları toplayacağız. Anestezi falan istemem ben,  dedim. Canlı canlı olsun. Peki,  benim cesaretli hastam, dedi.
Hay Allah, ayaklarım nasıl da titriyor, kalbimin atışı hasta önlüğünün üstünden belli oluyor. Kulakl