25 Nisan 2014 Cuma

ÇİYAN



Manikürcüleri pedikürcüleri bilirsiniz, her çeşit kadını göreceğiniz yerlerden biridir. Emekli öğretmen de gelir, ergen öğrenci  de, bankacı da gelir, sanatçı da, oyuncu da gelir, mimar da.
Bir de bu tip dükkanların müdavimleri olur. Haftada minimum üç gün  buraya gelirler, müşterilerle sohbet ederler, boş boş konuşurlar, mutfağa girip kahvelerini yaparlar. Dükkânı istediği gibi kullanırlar anlayacağınız. Hani elinden gelse beğenmedikleri müşterileri dükkâna sokmayacaklar. 




Manikürcümle kardeş gibiyiz neredeyse , yıllardır tanırız birbirimizi. Böyle bir gün, güpgüzel kırmızı ojelerim sürülmüş, kurumasını bekliyorum. Çiyan'ı daha önce bir kez görmüştüm. Bu ikinci görüşümdü. Devlet dairesinde çalısıyor bildiğim kadarıyla,  bir de kızı var. Otuz beşlerinde, saçları kızıl ve kısacık ve daima jöleli. Altında bir eşofman , spor ayakkabılar. Alıcı gözle bakınca  hoş bir hatun , vücudu da  güzel. Gözleerrrr!!!

Uzaktan inceliyorum onu; hafif kısıyor gözlerini. Mavi mi yeşil mi anlaşılmıyor. Her ne renkse de işte,  kendini o kadar beğeniyor o kadar eşsiz bir güzellikte olduğunu düşünüyor ki, hiç konuşmasanız da bunu anlıyorsunuz zaten. Gıcık oldum bu hatuna. Bu kadar kibir bu kadar şımarıklık bünyemin kaldıracağı bir olay değil. Bu yine  daldı mutfağa ağzında sigara, kahve pişirmeye başladı. Manikürcümün  minik bir buzdolabı var; oraya da dalıyor, meyve, bisküvi ne varsa sormadan yiyor. Kıza laf sokmam lazım, yoksa eve gidip huzur içinde uyuyamayacağım. Ben onu incelerken müşterilerden biri “ay,  ne kadar güzel gözleriniz var,” diye iltifat etmez mi. 
Hatun zaten kasım kasım kasılıyor
"Heh, aferin , iyi bok yedin"diyesim geldi kadına.
Bu teşekkür etti , baygın baygın süzdü çipil yılan yeşili lensli gözlerini. Ben de "güzel lens" dedim.Yanına yaklaştım, “ ama çok kaliteli , hiç belli olmuyor, gerçek gibi “ dedim.
“Yok,  değil” dedi.
"Lens, lens. Aynısı var bende, ordan biliyorum”  dedim.(Geçen sefer de bir kadın iltifat etmişti, tesekkür edip susmuştu. Lens dememişti)
“Yok ya, herkes öyle sanıyor “dedi.  
Bir kere ne olursa olsun anlarsınız lensi, evet,  bu kadındakini anlamanız zor , göz bebeği gözüküyor sadece, cuk oturtmuş şeytan karı.

Hafiften şaka yollu "Dur , ben anlarım şimdi lens olup olmadığını  deyip,  parmağımı gözüne daldırmak için bir hamle yaptım. " Aaaa, yapmayın”  filan dedi. “Lens solüsyonu var benim yanımda, yıkayayım o zaman ellerimi, mikrop kapmasın gözleriniz , sonra da çekip çıkartayım" diyorum.  “Ay , yok,  alerjim filan var” diyor bir sapığa bakar gibi bakıp.

Diğer kadınlar da bana cephe almışlar gibi “ay,  kendi gözü canıııımm, böyle lens olur mu , maasallah” demezler mi. (Sen mi doğurdun,  nereden biliyorsun? tövbe ya Rab bim)
Acayip sinirlenmiştim hepimizi aptal yerine koymasına.

Bunu unutmayacağım kadın!  elbet senin de sonun gelecek iç sesiyle evimin yolunu tuttum.

Bir hafta sonra  tekrar bir uğrayayım dedim bakalım "Çiyan" orda mı.  Evet,  oradaydı ve yine eşofmanı spor ayakkabıları,  kısacak saçları,  kendisinin olduğunu iddia ettiği gözleriyle  ortalıkta dolanıyordu.
“Merhaba”  dedim manikürcüme ve sıramı beklemek için koltuğa iliştim. Pis pis bakıp,  izliyorum onu.

O gün Tanrı”nın bana bahşettiği ender güzel günlerden biriydi. Akşam olmuş isten çıkmışım,  yarasa ayaklarıma pedikür yaptırmak  için bizim kıza uğramışım ve Çiyan orda!

Dükkân epey kalabalık. On dört  yaşlarında kapkara  bir kız oturuyor koltukta, başka müşteriler  de var. İşsiz güçsüz takımı  da orda.  Konuşurlarken baktım bizim Çiyan kara kiza " kızım, kızım” diyor. Tamam dedim, kısmet ayağıma geldi. Sonun geldi pis Çiyan! Elime öyle bir  fırsat verdin ki, istesem böyle denk gelmezdi. Çiyan tuvalete girdi o sırada. Yüzümdeki şeytani ifadeye en masum halimi oturtmaya çalışarak, Çiyan'in duymayacağı bir sesle, “aa ne güzel, demek  sen basketbol  oynuyorsun, hımm.. Ben de oynamıştım lisedeyken ama sonradan bıraktım işte. Sen devam edecek misin,  bak ne güzel upuzun bacakların var ” falandı filandı derken muhabbeti ilerlettim.Ve sonunda beni huzura kavuşturacak, uykularımı geri getirecek atılımımı  gerçekleştirdim.

“Sen de lens taksan annen gibi,  ne güzel olursun, biliyor musun. Böyle esmer güzeline ne çok yakışır mavi lensler"
“Yok ya, takamam ben öyle şey gözüme”
Dedi.
!!!
Olmuştu işte!  Birinci ağızdan duymak istediğimi duymuştum. Hay,  çok yaşa çocuk sen!
Artık kızla işim kalmamıştı. "Aslında o kadar da güzel değilsin  leylek bacaklı" deyip,  kalkasım geldi koltuktan. Çiyan tuvaletten çıkmış, bana endişeli gözlerle bakıyordu. Gözlerinin içine pis bir ifadeyle bakıp, azıcık da ağzımı Bruce Willes gibi çarpıtarak gülümsedim.

Tonlarca demir kalkmıştı üzerimden, pamuk gibiydim. Manikürcü arkadaşım müşterisinin tırnaklarıyla ilgilenirken  beni duymuş, saçlarını güldüğü belli olmasın diye yüzüne kapatmıştı. Kimselere belli etmeden, bilgiye ulaşmanın sonsuz sevinciyle ayrıldım dükkandan.  Bakalım neler olacaktı bundan sonra.

Birkaç gün sonra dükkânın önünden geçerken manikürcüm "çabuk gel, sana bir şey anlatacağım" dedi.
Çiyan olayın ertesi günü dükkâna gelmiş, vermiş veriştirmiş bana. “Benim çocuğumun psikolojisini bozdu o, çocuğu doktora götüreceğim” demiş 
“N''oldu,  yaa”  filan demiş benim kız.

“Çocuğum kaç gündür ağlıyor. Senin o arkadaşın sıkıştırmış çocuğumu, o da  bana nazar değmesin diye “annemin gözleri lens” demiş. Ben de onunla konuşunca ağlamaya başladı, çocuk kaç gündür okula bile gitmiyor üzüntüsünden" demiş. Baskı altında kalmış çocuğu!

Arkadaşım   “yok ya,  öyle birisi değildir o , neden yapsın,  neden senin çocuğunun psikolojisini bozmak istesin ki” dese de Çiyan “ben artık gelmem bu dükkâna, o kadını görürsem saçlarını yolacağım” demiş. 

Manikürcü ve ben duvarları yıkacak düzeyde kahkahalar attık; gülerken birbirimizi dövdük , çırpındık, ben birkaç kere kendi eksenimde döne döne  zıpladım, sarsıldım, saçlarım havaya uçtu zıplarken.

"Senden korkuyorum ben "dedi arkadaşım."Dediğini yaptın sonunda, sana inanamıyorum"
"Benim yüzümden müşteri  kaybettin,  çok üzgünüm" dedim. 
"Sen benim için daha değerlisin"dedi.
"Kimse bizi aptal yerine koyamaz, ama" dedim. "Koyamaz" dedi.