3 Ocak 2011 Pazartesi

BASAR GEÇERİM!




Dokunduğum  o saç tellerin var ya ; eline her döküldüğünde, ellerimi hatırla! .Nasıl benimkileri beyazlattıysan, seninkiler de öyle olsun. O saçlara kendi tokasını takan biri varsa, parmakları kırılsın. her tuttuğun el benim olsun!


Kahvaltı masasına oturduğunda, sana hazırladığım tostlar gelsin aklına. Hiçbir tostta o lezzeti bulama! . Dilin yansın, tatsız tuzsun olsun yediğin herşey. Bana bıraktığın bu hayat gibi tıpkı.!

Kahvenin içine koyduğun her damla kanyakta, gezdiğimiz o sahil kasabası gelsin aklına. Boğazına inen her sıcaklıkta “ sefa pezevengi seni ” dediğimi duy!

Sonra...
Bana; “gerçekten her erkek aldatır mı?” “Evet, Aldatır, sen de beni aldatacaksın biliyorum” dediğimde, sinirlenip gaza bastığın, ama gerçekten ne kadar da haklı olduğum gelsin aklına!

Şehre bakıp düşüncelere daldığında; o şiirim gelsin aklına.(*) Camdan her bakıp, sigaranın dumanını savurduğunda kocaman bir aksimi yansıtsın şehir sana. Benim yaşlı gözlerim, seni uykularından mahrum bıraksın!

Balkona oturup, dalıp gittiğin manzarada seni izlerken yazmıştım hani. (sanki ayrılacağımız içime doğmuş gibi) . Okuyunca ne diyeceğini bilememiş, elinde kağıtla kalakalmıştın hani, derin nefes almış, birşey söyleyememiştin...

En çok yağmur yağdığında , bir de gece olduğunda hatırla beni. O saatler benim için yokluğun, yoksunluğun azap saatleridir. Balkona çıkıp şehre bakarım, her yer karanlık, her yer griye sarar. O anlar benim kalabalıklar içindeki yalnızlığımı.

Sen bilmem kaçıncı uykunda, hiç görmediğim, tanımadığım bir kadının kollarında ....
Ben ağlarım, şehir ağlar. Karşımdaki ağaç yapraklarını döker her rüzgar vuruşunda, bir tane bir tane daha derken çıplak kalır, işte ben giderim huzursuz uykularıma o zaman...
.
Çoğu zaman tek başıma uzun yürüyüşler yapıyorum akşamları. Yüzüm donana burnum akana çişim gelene kadar , geberinceye kadar yürüyorum, kimseler yoksa küfür ediyorum sana..

Seninle dolu olan bu şehirden bile soğudum ben. Nereye gitsem ki?şimdi kaçacak hiçbir köşe , hiçbir cadde kalmadı. Üstüme geliyorlar.. İtiyorum onları “gidiinnnnn... çekilinnnnnn , bunaldımmmm “ diye çığlık atıp , evime, odama koşuyorum. Giriyorum yorganın altına ....ve sen ! bu koskoca şehri hücreye çevirdin ya....HELAL OLSUN !

Kendinden nefret et, olur mu? Aynaya bakınca; kendinden tiksineceğin bi görüntü yarat . Arkanda sana tüm kız çocuğu kalbiyle sarılan güleç yüzlü kadını gör . ama kendinden tiksin o aynada. Bakama aynalara! . Kendi yüzünle karşılaşma sakın!

Telefonu her eline aldığında o mesajları gördüğüm geceyi hatırla , paçavraya çevirdiğin o geceyi, senin için hissettiğim tüm güzellikleri  bırakmak ZORUNDA kaldığım o geceyi.!

 Arada bir yalnız kaldığında evde, bütün kadınlardan soyutlandığında telefona gitsin elin.Bana birşeyler yazmaya çalış, uygun bir cümle bulama!... kendi kendini ye!... Kendinden utan sonra. O telefondan sana okuduğum küçük şiirlerimi hatırla .

Mutluluğu bulduğunu söylediğin o dağ başındaki kafede; “ insanlar çok kısa sürede çok şey paylaşabilirler ben zamana inanmıyorum” dediğimde “ben de.seni sevmek için iki görüşme yetermiş” dediğinde;  gözlerimden fışkıran tüm çocuk heyecanımın,  gözlerinde yitip gittiği anı hatırla.. ve kahrol!!

Ben nasıl sana inandım yaaa ? Sen kimdin ki? Benim hakkımda ne biliyordun ki? Seninle gittiğimiz her yere tek başıma gidip , o masalarda ağladığımı, içtiğimi biliyor musun ki? Bilmiyorsun, bilemezsin. Sen hiç sevmedin beni Lanet olasıca. Sevmediysen ne diye sokuldun hayatıma sinsi bir yılan gibi? Neden onca kadın arasında beni buldun? Madem gidecektin ne diye beni arayıp özlediğini söyledin. Ne diye seviyor –muş- gibi yaptın..

Neyi aradın da bulamadın bende he?

Öl demiyorum; çünkü ölmek sana hiç acı çektirmeyecek. Acı çeke çeke öl emi! . Her sancılanışında;  ağlayan kocaman pörtlek gözlerim nöbet nöbet insin yüreğine. Mesajlarını gördüğümde buruşmuş bir kağıda dönen darmadağın suratım, yere yuvarlanışım ve benim üstümden atlayıp, beni kaldırmadan “ yerde ne işi var bunun yaa? Cık cık” diye söylenerek uyumaya gidişin gelsin...

Sen de özür dileyeceksin benden ; o kadar vicdansız olmana rağmen biliyorum ki, bu yaptığın karşılıksız infazın bedelini kendi yüreğini sallandırarak ödeyeceksin yalnızlığının idam sehpasında. Kimseyi sevemeyeceksin. Hiç ama hiç kimseyi benden başka!! ...
O uzun saçlarını sermiş, kocaman gövdenle yerde yatarkan göreceğim birgün seni. , Elini uzatacaksın seni kaldırmam için.. Tutmayacağım o eli, o kadar sevmeme rağmen. Eğileceğim, bir umutla kaldıracağımı sanacaksın seni, doğrulacaksın. Pis bir şekilde sırıtıp, topuklarımla o saçlarını ezeceğim, çıkan ses öyle güzel gelecek ki; yeniden doğacağım o gün...

Ruhuma ettiğin tecavüzlerden sadece; güvensizlik, mutsuzluk, paranoya ve işkence adlı çocuklarım oldu. Onları iyileştirmeye çalışıyorum şimdi. .

Sen desen ki " bu şehrin bütün kaldırımlarını, bütün sokaklarını orospu edeceğim ayaklarına, gel bırak bu kini.....Hiç dinlemem , yine de basar geçerim , giderim!!!!


(*) CELLAD

Al şu kılıçtan keskin sözlerini de

Sapla aşkımın atardamarına

Öyle bir sapla ki; aşk damlasın

Öyle bir sapla ki;

Kabuk tutmuş yaralarım bile kanasın!

Aşkımı öldürecek tek kişi sensin,

Sevgili Celladım!