22 Mart 2013 Cuma

"ŞİŞŞTT...ONUR BEN, ONUR"



O yılbaşı değişiklik yapıp, on iki de uyumaya karar verdim. Birkaç arkadaş davet etmiş ancak "ne işim var partide bu yaştan sonra" deyip,  reddetmiştim. Sabah erken kalkacak, yürüyüşe çıkacak ve kimselerin olmadığı(ben ve başka yaşlı insanlar hariç) İstanbul sokaklarının tadını çıkaracaktım.
İş yerinde benden on on beş yaş küçük arkadaşlarım var. Bunlardan biri de o gece yeni tanıştığı kız arkadaşıyla bir barda kutlama yapacaktı; hatta beni de davet etmişti. ‘Yok, mok, gidin siz,  eğlenin gençsiniz”  demiş ve misler gibi yatağıma yatıp,  güzel bir uykuya dalmıştım. Telefonun sesiyle uyandım, sarhoşun biri numaraları karıştırdı herhalde diyerek,  o bas sesime biraz da uykulu ve heyecanlı tonu da karıştırarak “Aloggghh” dedim.
Fonda rüzgar, araba kornaları, gülüşen , anıran insan seslerinin olduğu bir yerden aranıyordum. Adımı sessizce dile getiren bir erkek sesiydi karşımdaki.










“Naber?’

(İyi valla,  ne olsun, uykumun en derin yerindeydim.  Günlük güneşlik bir İbiza adasında denize girmek üzereydim ki sen aradın.)
TekrarAloghhh” diyen ben.

Off, canım çok sıkkın, be”( bu saatte insanın canı nasıl sıkkın olabilir.....)
Pardon,  sesi alamadım, kimsiniz?
“Ben Onur, Onur”
O aralar benden on beş yaş büyük Onur adında bir adamla yemeğe  çıkıyoruz, flörtleşiyoruz filan. Ancak ne  numara ne de ses ona ait değil

“Hangi Onur?”  dedim,
“Ya,  ben iş yerinden , finanstan Onur.”
“(Hay Allah! Raporlarda bir hata mı yaptım acaba da aradı ), bizim Arzu”nun bızdık kuzeni Onur bu.
“Onur! hayrola, iyi misin, ne oldu ?”

Dedim, gerçekten şaşırmış bir durumda.

Kötüyüm. çok kötüyüm  dedi karşımdaki genç adam. Kaza geçirdi herhalde, kaza geçirse de neden beni arasın ki.)

 O gece beraber çıktığı kız saat bir gibi "beni evden çağırdılar, annem rahatsızlanmış" diyerek ayrılmış, cebi de kapalıymış. Onur o akşam ailesine eve gelmeyeceğini söylediği için telefon da edememiş,  kapı kilitliymiş, açamamış.

“Eee,ben ne yapabilirim senin için?”  dedim.

İzin verirsen, evin bir köşesine kıvrılıp, uyuyabilir miyim?, Çok üşüdüm, gidecek yerim de yok”  dedi karşımdaki zavallı genç adam.
Hay Allah,evde annem var. Erkek kardeşim diğer odada. Onlara söylemeden içkili bir adamı eve nasıl alayım şimdi ben. Sokakta da bırakmaya gönlüm razı olmuyor;  dışarı zehir soğuk.
Dur biraz , müsaade et , kafamı toparlayayım”  dedim. Beş dakika sonra istemeden de olsa” hadi gel, ama sabah erkenden git “ dedim.
Üzerimde en sevdiğim kardan adamlı pijamalarımla, uykusu bölünmüş  kadınların asabi haliyle kapıyı açtım; Onur’dan önce alkol kokusu girdi eve. Duvarlar, odalar, üstüm her yer içki kokuyordu. Odamı işaret ederek “Gir içeri,  yat hemen,  sakın ses çıkarma” dedim çok bilmiş edamla. Ben de  salondaki kanepeye doğru yol aldım.
“Dur,  tuvalete gideyim”  dedi.

Eee,  adam içmiş tabii, çiş bu,  durur mu. Yavaş yavaş tuvalete doğru götürdüm onu, kapısında bekledim. Nasıl korkuyorum birisi görecek diye. İşeme işlemi bittikten sonra odama soktum onu, kapısını da kapadım, ben de salonu gittim. Üzerime kabanımı alıp, koltuğa uzandım. Uyku bölündü tabii, keyfim kaçtı, Camları açtım içki kokusu çıksın diye ama ne mümkün. Onur içeride nefes aldıkça eve içki kokusu akın ediyordu. Temizliği de bir gün önce yapmıştık. Neyse cam açık uyumak zorunda kaldım, başka çarem yoktu.

Hey Allah’ım!  Millet sevgilisini alsın koynuna, üstelik o kadar kısa zamanda bir de terk edilsin ve ben de bu ilişkinin en mağdur durumundaki insan olayım...
Saat dörde geliyordu. En sonunda uykuya dalmışım. En ufak bir harekette bile uyanan biri olduğum için hiç zorlanmadım kapı sesini duymakta. bu sorun değildi, asıl sorun ikinci kapının sesini duymamdaydı. Felaket geliyorum demişti. Yerimden zıplayarak neler olduğunu öğrenmeye çalıştım. Tuvalet salonun tam karşısında, salonun kapısı yok.

Annemin odası tuvaletin yanındaki oda.
Onur tuvaletin kapısında

Karşısında bir kadın! (annem! )

Aralarında küçük milka çikolatası  uzunluğunda mesafe

Ben kardan adamlı pijamalarımla ayakta

Annem üzerinde pijamaları, onun üzerinde yeleği, yeleğin üstünde pembe bir kuşak bağlamış, 

Başında bembeyaz örtü, elinde kuran Onur’la bakışıyorlar

Ağzından çıkan son derece sessiz , mantıklı bir “Siz kimsiniz?” sorusuyla annemi o an her zamankinden daha çok seviyorum, böyle bir anda eve gelen hırsıza (ki öyle düşünmüş ilk önce)"siz " diye hitap ediyor. Ben olsam ciyak ciyak bağırır, balkona çıkar,  bakkala saldığım sepetin içine oturur ve hızla  aşağıya salardım kendimi.
Onur hafif yalpalar vaziyette işaret parmağı dudaklarında.

“Şiişşşttt.” Diyor anneme. "Onur ben, Onur!"  (Onur’a ne kadar kızsam da mantıklı bir hareket yaptığı için onu da sonradan takdir ediyorum)
Annem sonradan öğrendiğime göre şunları düşünmüş o  bir kaç saniye içinde. Bu kızın bahsettiği Onur kerli ferli adamdı. Bu çocuk küçük.

İşyerinden arkadaşıyım,  onun”  diyor anneme

Suratımda “Anne,  bana istediğini yap, istediğini de, seni korkuttum, ama ben de arada kaldım beee, yapacak bir şeyim yoktu, ayrıca boku yedik ” bakışı

Ve Onur’açabuk,  evine git, orada işe emri.

Anneye sabahın beşinde  durumu anlat;  böyle böyle oldu, de. Annenin gönlünü almaya çalış,
Annemin ondan korkuşu , Onur’un annemin o görüntüsünden korkuşu.
Neyse,  sonra barıştık annemle, Onurla da. Onur beni aradığında şöyle diyor artıkŞişşştt.Ben Onur, Onur”

1 yorum: