8 Mart 2013 Cuma

SERBEST MESLEK ERKEĞİ VE OFİS ERKEĞİ



Kendi işini yapanlar iki gruba ayrılır. Tesisatçı, tornacı , ticaretle uğraşanlar ve şirketi olanlar.
Eskiden “kendi işim var” deyince benim aklıma hırdavatçılar, bakkal, manav, mobilyacı ya da marangozlar gelirdi.

Ama şimdi öyle mi? Herkes bir şirket kuruyor, herkesin şirketi var. Eskiden şirket dendiğinde Koç'un, Sabancı'nın şirketleri gelirdi aklıma. Şimdi soruyorum adama, “ ne iş yapıyorsun?”
“Kendi işimi”, Adam o işi kendinle öyle bir bütünleştirmiş ki, öyle bir tonda söylüyorsun ki, sanki Jüpiter'i istila etmiş, orada otel kurmuş, dünyalılara hizmet veriyor.”
"Nedir senin o kendi işin?” “İnternetteki alışveriş sitesine hediyelik eşya topluyorum”
Tam anlamadığımı belli etmemek için“hıı, güzelmiş. Nereden toplanıyor bunlar"( eskiciden filan mı?)

“İşte, toptan alıyorum,  buradan şuraya veriyorum. Sonra sitede yayınlanıyor. Bilmem kaç tane satarsa % 5 komisyon alıyormuş
"Hıı.."

Bu toptan alma işine nasıl girişilir kimlerle kontak kurulur,  hiç bilmem .Önce şu konuyu bi anlasam, iyi bir şey yapıyor mu karar vereceğim ama bir işten komisyon alıyorsan o iş ya çok iyi bir iştir, hakikaten bilgi tecrübe gerektiriyordur ya da tamamen hikayedir. Tek bildiğim komisyonculuk ev satınca ya da kiralayınca olandır.

Ben öyle komisyonluk iş yapsam çatlarım sıkıntıdan. Adamlar parayı ne zaman yatırdılar, acaba yatıracaklar mı diye mide kanaması geçiririm. Kendi işini yapan böyle çeşit çeşit tipler var, benim asıl gelmek istediğim kısım inceleme, eleştirme, araştırma, geliştirme kısmı.

Bunlar genelde şık görünmek zorunda olmadıkları için kot pantolon, kazak ya da gömlek versiyonuyla sokağa fırlarlar. Makosen ayakkabı tarzını pek bir benimserler. Markalı şeyleri pek giymezler, Vapurda çok rastlanır bunlara. Dükkânlarına giderken her sabah görüştüğü insanlar vardır. Gazeteleri ellerindedir, genelde foto maç ve Hürriyet okurlar, arada Posta okuyanlarına da rastlanır. Esnerken ağızlarını açıp aynı anda konuşmaya çalışanlar bu gruptandır. Esnedikten sonra da 'kıhhhh ' diye bir ses çıkarırlar. Hemen anlarım ki bu adam esnaf.

Dükkânları onlar  için kutsaldır. Ama bu kutsallığı dükkâna kadın atmaktan, bara çevirmeye, önünü özel otoparktan, kahveye çevirmeye kadar sınırsız kullanırlar.

Cumartesi günleri mutlaka çalışır bunlar.. Gün ortasında gereksiz arkadaşları dükkânlarına uğramayı pek sever. Bir de bunların kullandıkları gıcık bir cümle vardır. “Bi çayını içerim”. Bunu ancak dükkân sahibi, serbest meslek sahibi adamlar kullanır. Sanki çay çok pahalı, Evinde zıkkımlan ya da git şık kafelere 4 Tl ye veriyorlar. Allah"ın cimrisi. El alemin çayını içip, ne edicen? Hadi cappucino desen, sütlü çay desen,  tamam; değişik en azından. Çayını içerim miş , Ben bu lafı hiç duymadıysam en az otuz sene önce duymuştum , değiştir artık bu kafayı, değiştir.

Haaa,  bir de bu adamlar çayını içerim derken bir bardak çayı kastetmezler. Bedava ya, sıçıncaya kadar içerler; bir, iki, üç , demli demli. Oh! leş gibi dem kokar ağızları.

Göbekli olmayanını esnaf yapmazlar. İllaki göbekleri olur bu adamların. Dükkan önüne koydukları sandalyede yazsa, ayaklarını kucağına koyarak, diğer mevsimlerde iki yana, ikinci kez sünnet olmak isterlermiş gibi açarak, otururlar. Buna betty sözlüğünde “esnaf oturması” denir. ays
Bu adamlar “minimalist, minval “ gibi entelektüel kelimeleri kullanmazlar, Onun yerine, “hayret bi şiii yaaa” “ şaka gibisin oğlum”u hayatlarının bir parçası yapmışlardır. Konuşmaları kısa, standart kelimelerden oluşur. Ses tonlamaları yoktur. Hızlı hızlı, aceleleri varmış gibi konuşurlar. Tek elleri ceplerindedir ve bir yerleri işaret ederek konuşurlar. 'Şu köşede kaza olmuş, şurada eskiden bir hırdavatçı vardı " şeklinde.

Bu adamlar aldatma konusunda ofis adamlarına göre daha geniş imkanlara sahiptirler. “Mal almaya gittim”. “Şehir dışına mal satacağız” diyerek salladıkça sallarlar. Mesela bizim apartmanda bir kadın vardı. Kocası geceleri eve pek uğramıyordu. Kadına “senin kocan nerde” dediğimde “toplantısı var” diyordu geceleri. Kadının kocası kuru yemişçiydi ve pavyonlardan çıkmıyordu.

Maçlara karşı aşırı hassastırlar.  Erkeklerle dura dura kadınlara karşı zamanla daha da odunlaşırlar. Evli olanları sevgili bulmayı çok sever. Yemek davetleri “Hadi ,gel kız, senin karnını doyurayım” şeklinde gerçekleşir ve uğranılan yer köfteci dükkanından öteye gitmez.  Sakın romantik olmalarını beklemeyin.
Çapkın olanlarının mutlaka bir “arka odaları” vardır. Zaman zaman oraya çekilip, dinlenirler(!) Sonra da dükkânın bereketi kaçtı diye, kendi kendilerini yerler...

Ofis adamı lap top kullanırken, esnaf adamının çok sevdiği PC'si vardır. Facebook'a girerler daha çok. Tweeter onlara uymaz.Bol bol esnaf arkadaşı vardır listelerinde ve maç haberleri.
Çok önemli bir ayrıntı; nedendir bilinmez,  kendi dükkânı olan adamların elleri hep bacak aralarındadır. Herhalde en çok sıkışanlar da onlarınkiler.

OFİS ADAMLARI.






Ölü spermli erkeklerdir. Büyük şehir onlardaki tüm canlı şeyleri yavaş yavaş öldürmektedir. O toplantıdan bu toplantıya gire gire , Ceo'larla, general managerlarla kavga ede ede , kucağından indirmedikleri lap toplarıyla o capcanlı spermlerini öldürürler, sonra da cinsel isteklerini.  Önce duyguları başlar bozulmaya, sonra gözleri. Bilgisayar başında oturmaktan boyunları tutulur, fıtık olurlar, reflü olurlar, yavaş yavaş aşağıya indikçe tehlike daha da büyür. İktidarsızlık, cinsel isteksizlik, sperm kalitesizliği şehirli, trafikle mücadele eden bu taş gibi adamları vurur, öldürür. Adamların sevişecek gücü kalmaz. Ertesi günkü sunumu, satış kotalarını düşünmekten, yanında yatan eşinin farkına bile varmazlar. Bitse de uyusam mudundadırlar. Tek eğlenceleri bilgisayarda fingirdemektir. Facebook'ta verilecek bir iki "like" bu adamları mutlu eder. Hafta sonu şehir dışına çıkıp, mangal yapmak en büyük kaçışlarıdır. Kendilerini para kazanıyorum,  eğleniyorum, hayatımı yaşıyorum diye kandırırlar. Acıyorum ben bunlara. Köylü adamlar zangoç gibi ayakta dururken, bu ofis adamları yorgunluktan, bir yerlere gelmek için mücadele etmekten  hayatlarını yaşayamadan tüketirler. Yaşlı ve yorgun insanlara dönerler. Sonra spermlerini canlandırmak için doktorlarda vakit harcarlar.
İş stresinden arınmak için daldan dala konarlar. Evlenmeyi pek istemezler, partner değiştirirler ve mutsuzdurlar. Asla da mutlu olamazlar.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder