13 Ekim 2011 Perşembe

OTOBÜSE BİLET Mİ ALDINIZ?

Hadi yorulmayayım, strese girmeyeyim şimdi diye araba yerine otobüsle gitmeye karar verdim. En azından uyurum yolda, kitap okurum, etrafı seyrederim... Son haftalarda İstanbul üstüme üstüme geliyor; o trafik, o minübüsçülerin psikopatça çaldığı kornalar beni çıldırtmaya başladı. Bu hafta sonu gitmezsem olmayacaktı.

Hani ,iki çiçek böcek göreceğim, aman temiz hava alacağım diye şu çektiğimiz eziyete bakıyorum sevgili hemşehrilerim. Eee gittiğim yer dağlık olunca otobüsteki halkimdan çok fazla incelik beklememek lazım.

1) TELEFONDA YEDİĞİNİ, İÇTİĞİNİ,ZIÇTIĞINI ANLATANLAR;

Otobüslerde cep telefonu kullanımı serbest olduğundan beri isyanlardayım. Oyun havalı melodiler mi ararsın, uzun havalı mı , Bülent Ersoy’dan mı?  Ankara’lı Turgut’tan mı? Her iki dakikada bir çalıyor o telefonlar. Sonuna kadar açık o ses. Bağıra bağıra konuşanlar, bitmeyen , uzatılan gereksiz konular, aynı lafı üç beş kere tekrar etmeler(sanırım karşıdaki anlama özürlü). Yani aldığım temiz hava da, huzur da eksik kalsın, evimden çıkmasaydım diyorum keşke ..
Otobüse bindim, bismillah! Saat dokuz. Öndeki koltukta Mualla hanım ve beş yaşındaki kızı Ayşe oturuyor. Tüm eş, dost ve akrabalara bildiriyor otobüse bindiğini. Dersin kutuplardaki buzulları incelemeye gidiyor. “Heh! bindik şimdi, Ayşe de yanımda, hava güzel ne yapalım İstanbul’da, gidelim dedik? Heheh”. Bir mutlu ,bir mutlu kadın. Şöyle mutlu ve rahat olamadım ona yanarım. (Aferin! İyi halt ettin canım, İstanbul’da bulunman hataydı senin zaten). Birazdan ciş molası veririz onu da anlatırsın.”Şimdi işedik biz, iyiydi Fikriye Abla” diye.

Hayır, belki Fikriye ablanın hiç de umurunda değil senin otobüse binip bir yerlere gitmen. Yolculuk boyunca o telefon elinden hiç düşmedi. Boğasım geldi kadını.
2) TV İLE OYNAYAN GÖRGÜSÜZ YOLCULAR; Bunlar biner binmez, sanki jet uçağa binmiş havasıyla o TV’nin düğmelerine nasıl basıyorlar yarabbim!! Kulaklığını  uzay üssüyle haberleşiyormuş gibi bir zevkle takıyorlar ki oturuşları değişiyor şerefsizm. Arkamdaki koltukta o düğmelere zırt pırt bastıkça benim koltuk oynuyor. Ben de iyice geri atıyorum kendimi rahatsız olsunlar  diye. Hele yolcumuz müzik kanalına bastıysa yandın! Ses sonuna kadar açık, popçulardan birinin moda şarkılarını dinliyor. Cıs tak cıs tak. Hey Allah”ım inşallah bozulur o TV de ayazda kalırsın diye dua ediyorum. Halka karışmayacaksın işte, git arabanla güzel güzel, neyine senin gibi pinpirikli birinin otobüse binmesi.

3) ZIRT PIRT HAVA KAÇIRAN YOLCULAR; Bunlar osurmak için özellikle otobüse binmeyi beklerler. Dışarıda sıkar sıkar, otobüs sallandıkça, zıpladıkça bunlar senkronize şekilde osururlar. Bir de osuran o değilmiş gibi hiç oralı olmazlar. Ben yüzümü buruşturur “öff... bu ne koku be? “ derim, camdan dışarı bakarlar. Üstüne alınmadıkları yetmezmiş gibi, beygir gibi gözlerini kapatıp, ağzını açar, horlaya horlaya uyurlar.

(Of of.soğuttunuz beni bu dünyadan. Bıktırdınız, tiksindirdiniz insan soyundan. Gidip kendime bir uzaylı herif bulup, bir adet E.T. doğuracağım, salacağım üstünüze..olacağı bu.)

4) ÇAY SERVİSİ YAPILDIĞINDA KENDİNDEN GEÇEN YOLCULAR; Bunlar hayatta bedava olan her şeye karşı büyük sevgi ve heyecan duyan insanlardır. Muavin çocukcağızım, en ön sıralardan servis arabasıyla göründüğünde toparlanırlar, koltuklarını dik konuma getirirler. Haşlanmış fil çükünde havyarlı avakado yiyeceklermiş gibi heyecanlanırlar. Hepi topu 50 kuruşluk , çokoprens, ya da kek yiyecek, olay belli. Bu tipler mutlaka “yedek alabilir miyim?” diye teklifte bulunurlar. Topu topu 3 saat yol gidecen, yeme şu zıkkımı, yeme! Gırtlağına hakim ol, bak götün taşmış yan koltuktaki amcanın üstüne. Bi uyu, kitap oku, el işi yap. Napcan yiyip? Aaa olur mu?

“Kahve yok mu?’” “Demleme çay yok mu?” , “Bu Colaturka , ben cocacola içerim” gibi kaprisleri, istekleri bitmez tükenmez...Bazıları hayatında ilk kez hizmetçi tutmanın verdiği küstahlıkla, ister de isterler. Ayağına geliyor ya iki lokma krakerle çay; onlar kendilerini hemen sultan sandılar. Allah kimseyi düşürmesin bunların eline. Hayatında hiç nescafe içmemişse bile bunu bir sosyetiklik olarak algılayıp, nescafeyi öyle bir havalı içerler ki... ah ah ! üstüne bir düşse de yansa derim içimden..Komşularına da “ ay, kek ikram ettiler, kraker ikram ettiler, çay içtik, necgafe içtik, yaylana yaylana gittik “ derler döndüklerinde.

5) KUSANLAR; Ben bunun sebebini yıllardar bulamadım. Ne zaman çoluk çombalak binen tipler olur otobüse eyvah derim bunlardan biri kesin kusacak. Kusacak tip bellidi; , o, cam kenarında böyle baygın baygın, ürkerek bakan bi çocuk olur,  işte o çocuk en fazla bir  saat içinde kusar!.. Ahhaa1  başladı arkada biri kusmaya, aman ne koku bu? Otobüste durulmaz artık. Akşamdan at eti mi , eşek ete mi yedirdin bu çocuğa Allah’ın cezası? O nasıl koku? Otobüs niye tutar insanı? Bu kadar mı görgüsüzsün lan? Binme o zaman. Otobüs tutması ne? Bunun treni ,vapuru, metrobüsü var. Toplu taşıma araçları hastalığımı bunlar da ? Ben kusuyor muyum hiç? Allah’ım sen koru beni bu insanlardan.Yarabbbbimmmmmm...

6) GIRTLAĞINA HAKİM OLAMAYIP BİNMEDEN ÖNCE SOĞAN, SARIMSAK YİYENLER;

İşte bunlar,  kesinlikle tarafıma hayatı zehir etmek için gönderilmişler. Ne güzel binmişim otobüse, dışarı bakıyorum, manzara seyrediyorum, telefon yok, bilgisiyar yok. Dağlara köylere gidiyorum, orada çiçek göreceğim, köy sobasının yanında oturacağım diye hayaller kuruyorum , yüzümde salak bir ifade..

Yandaki teyze beşince dakikada ” Allahhh!!! Çok şükür sana”... .Ardından bir sarımsak dalgası yayılır ki; ne siz sorun, ne ben diyeyim. “Pöffff!!! otobüs sarımsak koktu” diyorum muavine; Gülümsüyor. Kadın resmen sesli bir şekilde geğiriyor. “Pöfff!!!!! Her yer sarımsak. “Teyzeciğim, akşamdan sarımsaklı yemişsin, maşallah kaliteliymiş, hala etkisi geçmemiş. Yarasın teyze yarasın.” Alllahh!!!Kurtar beni.

7) KOLTUKLARI BİRLEŞTİRİP SOSYAL ORTAM YARATAN YOLCULAR; Sosyal hayatı arada bir otobüse binip, eşe dosta gitmekten ibaret olan insanlar topluluğu vardır bir de. Otobüste arkadaşlık kurup, telefon numarasını almak gibi gereksiz huyları vardır. Bayılırlar, konuşsunlar yanındakilerle, sorsunlar, anlatsınlar. Hatta yolculuk bitince “ ay çok sevdim sizi gelin biz de yemek yiyelim” boyutuna kadar gider bu.

Arkamda aynen öyle bir grup. Ön ikiliyle arka ikili ev almışlar, öbürküler de bilgi istiyor. "Kaça aldını?, nasıl ödediniz? Ay siz de gelin, komşu olalım " diyor. (Bismillah 5 dakikada). Baktım konuşma benim arka koltuktaki gruba sıçradı. Altı kişi on beş dakikadır konuşuyor. Dayanamadım "Biraz daha uygun bir sesle konuşursanız kitap okuyacağım" dedim. Çok bilmiş hanım " ama burası kitap için uygun değil, kütüphane mi ki burası?" dedi. Ben de "ama kafeterya ya da bar da değil " dedim,  sustular neyse...Kimbilir ne küfür yemişimdir heee..

Bir mini yolculuk hikayemde böylece sonuçlandı. Haa bir de tam Harem’e yaklaşırken bir kaza atlattık. İlk başta ben koştum ön tarafa “ bir bakalım hasar var mı ? açın bi zahmet kapıyı’ dedim. ‘Lütfen yerinize oturun, sakin olun hanımefendi “ dedi şöför muavinimiz. Oysa ki gayet sakindim..

Bunca gıcıklıktan sonra çatır çatır çatlayan camlar, dağılan kaporta bile mutsuz edemezdi beni, öyle değil mi?
E güzel şeyler de oldu tabii...buyrun bir iki fotoğraf...
Bolggerın notu; Hadi yine beleşten yazı okudunuz, hadi hadi.....
Biz de kek gibi uğraşıyoruz burda, beş kuruş para alsam içim yanmayacak. Mahsustan imla hataları da yapıyorum, düzeltecek vaktim yok vallahi. Lutfedip yazdığıma dua edin..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder