16 Haziran 2011 Perşembe

BABALAR GÜNÜYMÜŞ. PEH!

Eski bir yazım...Her babalar gününde yayınlarım...Düzeltilecek yerleri çok ama bunu yazmak da zor...


“Anasını babasını kaybedenler, ansızın geriye
onların bıraktığı boşluğa çekilirler.
o güne kadar, yaşın ne olursa olsun,
yüzüne vuran aydınlık, arkanda uzanan gölgeden beslenirdi.
üçüncü boyutun elinden alınmış gibisin.
gölgeleşme sırası şimdi sende.

evet, gene sahnedesin kuşkusuz.
ama nesi var bu tiyatronun?
salon niçin bu kadar aydınlık da sahne karanlıklar içinde?
sen yine sensin, seyirciler de hep o seyirciler.
peki kimin aklına esmiş de, sırtları sahneye dönük oturtmuş onları böyle”


Çok teşekkür ediyorum sana;

Annemi ve beni , hastaneye güvenli ve sağlam getirdiğin için,

Erkek beklerken kız olarak geldiğimde, hiç şaşırmayıp mutlu olduğun için,

Annemin karnındayken canım yeşil erik istediğinde kış ortasında bir gece yarısı İstanbul’un bütün semtlerini dolaşıp erik aradığın için,

Gece yarısı ağlama krizim tuttuğunda, üşenmeden kalkıp, arabana bindirip gezdirdiğin için,
Evin orasına burasını tuvalet sanıp kullandığımda, sabırlı davrandığın için,

Sütümü almayı hiçbir zaman ihmal etmediğin için,

Gezmeye gideceğimiz bir gün, kıpkırmızı bir ruju gizlice sürdüğümde, arabanın dikiz aynasından görüp, gözgöze geldiğimizde kızmadığın için,

İğrenç esprilerime, katıla katıla gülüp, beni mahcup etmediğin için,
Matematikten zayıf aldığımda bana kızmadığın için,

Veliler toplantısında hakkımdaki şikayetleri bana söylemeyip, “çok konuşuyormuşsun ama çok da zekiymişsin” ” deyip konuyu geçiştirdiğin için,
Hediye ettiğim kravatları ve tarakları hiç beğenmesen de kullandığın için,

Karda kışta, sıcakta, tatile gitmeyip, bizi okutabilmek için her şeye katlandığın için,

Eğitimime sonsuza dek destek verdiğin için,

Çalışkan ve dürüst bir insan olmayı öğrettiğin için.....




Tam 6 yıl oldu, BABALAR GÜNÜNDE beni terkedeli.

Bundan iki yıl önce sana farklı bir hediye vermek istemiştim. Kahvaltıya götürecektim seni o sabah, yerini de ayırtmıştım. Bu sefer “hayır” diyemeyecektin bana. ama olmadı işte.
Böyle bir günde gitmen daha da acı oldu....
Hediye almamızı istemezdin paramız boşa gitmesin diye. Babalar gününden bir hafta önce başlardın “hediye istemiyorum, hediye kabul etmiyorum” demeye.

Bir şeyler yapmak istiyorum bu sene senin için ama bulamıyorum, öyle kısıtlanıyor, öyle çaresiz kalıyorum ki; kendimi suçlu hissediyorum bu yüzden. Şimdi alacağım hediyeler çok daha kısıtlı çünkü.

Benden iyice uzaklaşan yeni evini ziyarete geleceğim yine.Taze çiçekleri alıp, kurularıyla değiştireceğim. Mezar taşını temizleyeceğim “ Ah baba! ne işin var orada, kalk da göreyim ,öyle özledim ki seni” deyip ağlayacağım. Dualar okuyacağım, dertleşeceğim seninle, hayattaki haksızlıklardan bahsedeceğim ama cevap veren olmayacak, konuşurken bir yandan da toprağını okşayacağım sen olduğunu hayal ederek. Cevap gelmeyecek biliyorum...

Ve üstesinden gelemeyeceğim tek şeyin “ölüm” olduğunu hatırlayacağım. Ölüm gelirken haber vermezmiş , hazırlıklı olmazmışız ölüm karşısında, hep erken ölümmüş tüm ölümler...Hiç yakıştıramazsınız, “ benim babam daha gençti, çok yaşayacaktı “dersiniz ama olmaz! Kolunuz kanadınız düşer, kabristandan çıkmadan önce bir kere daha geriye bakarsınız boynunuzu bükerek, içinize milyonlarca cam kırığı bata bata , acıya acıya... Çıkarsınız, onun bu mecburi konuk olduğu evden..mahcup olursunuz onu yalnız bıraktığınız için...

Hiç bir erkek babanız gibi sevmeyecektir sizi; bunu bilir ve katlanmak zorunda kalırsınız...

Şimdilerde, evde kimse yokken gizli gizli gardrobunu açıp, ölmeden önce son kez astığı gömleğini ve ceketini kokluyorum. Cebinde bozuk para buldum, belki benim için ayırmıştı onu. Hep kızardı; taksiye, dolmuşa binerken bütün para uzatan insanlara. Kokladım gizli gizli; gözlüğü vardı cebinde, taktım, onun gözleriyle bakmaya çalıştım, yaşlardan buğulandı gözlüğü, sonra büyük bir ayıp işlemişçesine yerine koydum.

Ve sonra da , okuduğumda; cam kırıklarını gözüme, yüzüme, ayak tabanlarıma, saç diplerime kadar ince ince batıran, soluk alıp verdiğimde bütün organlarımın kesildiğini hissettiren yazıyı okudum tekrar...Aynen onun harfleriyle yazıyorum.

“HediYE falan almaYIn,kafanızı UçurmıYaYım, “

Bu yazıyı ne zaman mı buldum ? hemen söyleyeyim: O “kendimi iyi hissetmiyorum, beni doktor götürün” dediğinde, koşa koşa ,bana hep öğrettiği gibi, 112’yi çağırmaya gittiğimde.....

“Babam ölüyorrrrr, çabuk gelin n’olurrrr! “

Telefonun tam önüne koymuştu bir gece öncesinden bu notu......

Hayatında ilk defa benden bir şey istemişti... Anneme; “ kızlar beni doktor götürsün, çok fenayım” demiş, Ah baba, getirmez miyim hiç, kaldırabilseydim kucağımda götürecektim seni. O kadar güçsüz ve çaresizdi ki o an; sanki o bir bebekti de , ben onun babasıydım . Benden ilk ve son isteği buydu; yerine getirmeye çalıştım ama başarılı olamadım....Bir gün daha fazla yaşatacak gücüm yoktu benim. ÇOK ÇOK üzgünüm...
Sen benim için çok şey yaptın, ben sana bir şey yapamadım , beni affet.

Babalar günü kutlu olsun Babacığım. Biliyorum ki; çok rahat ve huzurlusun. Bu dünya çok karışık be baba, aynen bıraktığın gibi.Bekliyorsun biliyorum, az kaldı geleceğim..

2 yorum:

  1. başın saolsun... baba sevgisi yaşamamış biri olarak babana olan sevgini hissettim bu yazıyı okurken

    YanıtlaSil
  2. babasını kaybetmiş biri olarak okuduğum bu yazı benim içimdeki cam kırıklarını da bir kere daha batırdı. güzel bir yazıydı yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil