13 Ocak 2014 Pazartesi

BİR KIZIM OLSAYDI











Bir kızım olsaydı. Adı önemli değil, ama en çok Melek adı yakışırdı ona.


Sabah uyandığında ördekli pijamalarının bir paçası dizlerine kadar sıyrılmış olsaydı. Karnı da uyurken açılmış olsaydı.  Sıcacık olsaydı, fırından taze çıkmış ekmekler gibi. Güzel koksaydı.
Saçları biraz dalgalı olsaydı, sabah yüzüne gözüne dolaşmış olsaydı, bir de dudakları çıksaydı ortaya; Dolgun, pembe dudakları. Yanakları pespembe olsaydı bir de masumiyetinden. Ona sıcacık sarılsaydım; kimsenin sarılamayacağı, kimseye sarılamayacağım kadar içten; sahiplenircesine.
Ben onu seyrederken  annesinin yanına geldiğini hissetseydi. Kocaman gözlerini açıp, yarım yamalak konuşmaya başlasaydı uyku mahmurluğu olmadan. Tükürükleri dudaklarından yüzüme saçılsaydı. Rüyasını anlatsaydı sabahları kalın ve kısık çıkan sesiyle. Anlatırken de beyaz tombul elleriyle yüzümü gözümü okşasaydı dünyadaki en güzel kadın onun annesiymiş gibi.
Yüzümdeki makyajı görüp, “Annee, yine mi işe gidiyorsun ?”
“Evet ama akşama geleceğim”
Deseydim.
“Yaaaaa”, deyip,  şımarıkça üzülseydi.  “Ama gitmeee, her gün işe gidiyorsun, ben seni özlüyorum “ deseydi.
Özlem lafını duyunca gözlerim dolsaydı. Onun gözlerinde hiçbir aşkta kaybolmadığım  kadar kaybolsaydım. Kendimi göremediğimde, anlayamadığımda işte o gözlere bakıp,  kime ve neye benzediğimi anlayabilseydim. Kendimi izleseydim onun gözlerinde; kendi küçük kopyamı. Tam göremediğim bir türlü çözemediğim  kendimi sonunda onun gözlerinde bulsaydım.
Ben evden çıkınca pencereye koşup, dalgalı saçlarını  savura savura bana el sallasaydı. Tombik parmaklarını dudaklarına götürüp öpücük verseydi.
Hafta sonları sahilde tek başıma yürüyüş yapacağıma, onun ellerinden tutup, minik minik taşları denize fırlatsaydık. Kedilere yemek verseydik,
O da
“Annneee , kediyi tutabilir miyim?”  deseydi.  O çok istiyor diye sevmesine izin verseydim.
Yol boyunca konuşsaydı saçma sapan,  aklına geleni her şeyi. (tıpkı benim gibi.) Kimi zaman onu dinlemeden “hı hıı” deseydim  ben de.
Sonra karnı acıksaydı. Masada sigara paketimin yerine onun için dilimlediğim elma ve muz olsaydı küçük bir kapta. Minicik ağzında  dakikalarca yavaş yavaş yemesini izleseydim.  Bir yandan sandalyenin üstünde neşeyle bacaklarını sallasaydı, açık sarı bir külotlu çorabı olsaydı o gün üzerinde.  Martı geçseydi üstümüzden, biraz güneş açsaydı. Ve ben onunla olduğum için çok ama çok başka olsaydım.
İstediğim zaman istediğim kadar öpseydim onu. Başkalarının çocuklarını öptüğüm gibi ürkek, utangaç olmadan. Isırsaydım baldırlarını,  başkalarının çocuklarına anneleri kızar diye yapamadığım zamanlara inat.
Koklasaydım onu,  hiç kimseye hesap verme duygusu olmadan; bu  benim , istediğim kadar koklarım edasıyla.
Sonra küçük bir parka gitseydik. Benim kitap okuduğum ve çocuklarını salıncakta sallayan anneleri , kaydıraktan heyecanla kayan çocukları özlemle izlediğim parka. Kimi zaman annelerin  “Kızım! oraya oturma üzerin çamurlanacak, 
Oğluuuum! çıkma yükseğe, düşersin” diye söylendikleri ve benim “ bunlar da anne olmuş, bir ben olamamışım işte”  diyerek hayıflandığım parka.
Ben kızımı  salıncakta istediğim kadar sallasaydım; istediği kadar,  hiç sıkılmadan. Çünkü o çok benim. Çok sevdiğim.Çok taptığım minik varlık.
Eve gidelim mi dediğimde, “ Anneee, n”olur biraz dahaaa”  dediğinde,  parmakları soğuktan kıpkırmızı olsa da  sırf çok istiyor diye, oyunu yarım kalmasın diye, -çünkü  oyunları yarım kalan çocuklar hiç büyüyemezler- “tamam,  biraz daha”  deseydim.








Sonra çocuk kıyafeti satan mağazalara girseydim onunla.” Ne çok geçtim bu mağazanın önünden kızım , biliyor musun”  deseydim . Nasıl olsa  bir çocuğum olacak, alayım bir kenarda dursun” deyip, rengarenk tulumlar aldığım mağazaya bu sefer gururla ve mutlulukla o'nunla girseydim.  Kimi zaman hamile kimi zaman yeni doğum yapmış kadınlar  yanlarında eşleriyle beraber gelirlerdi bu mağazaya. Bense tek başıma gezerdim. İçerisi bebek kokardı; saflık, temizlik kokardı. Kasaya giderdim bir iki parça alıp. Kasiyer sorardı” hediye mi” diye.   “Hayır, kızıma”  derdim  gururla. Evde kimse görmesin diye bir kenarda saklardım onları ama bunları kızıma asla anlatmazdım. Sonra şımarık olur.

Bir gün  kızımın memeleri çıksaydı,  benim sütyenlerimi giymeye çalışsaydı. Sonra bana ilk aşkını anlatsaydı, anlatırken onda kendimi görseydim. Tıpkı benim gibi heyecanlı, coşkulu, tutkulu bir kız olsaydı. Uzun ince parmaklarıyla kendi odasında kemanını çalsaydı ve ben onu içerideki odadan ağlayarak dinleseydim. Sonra o benim gözlerimi kıpkırmızı görünce “anne,  bir şey mi oldu?”  deseydi . “ Yok canım, soğan doğradım, senin en sevdiğin yemekten yaparken”  deseydim.
Deseydim,  keşke deseydim, diyebilseydim
Ah kızım, sen olsaydın ben hiç böyle yarım, böyle melankolik ,böyle yalnız böyle sevgisiz olmayacaktım.
Yanlış kişilere hiç sarılmayacaktım. İçimdeki bu sevgi açlığını, sevilme tutkusunu  hak etmeyen insanlara hiç vermeyecektim, Senin kokunu çok farklı yerlerde aramayacaktım. Seni öperken doğru mu yapıyorum acaba, demeyecektim.
Doğmadın ki  kızım,
Doğa ma dın ki,
Benim kollarımı hiç dolduramadın ki.



1 yorum:

  1. Canım ne kadar güzel anlatmışsın..
    Eğer benim de bir çocuğum olsaydı diye yazmıştım bir yazı bulayım bir onu hele..

    YanıtlaSil