Bir kızım
olsaydı. Adı önemli değil, ama en çok Melek adı yakışırdı ona.
Sabah uyandığında
ördekli pijamalarının bir paçası dizlerine kadar sıyrılmış olsaydı. Karnı da
uyurken açılmış olsaydı. Sıcacık
olsaydı, fırından taze çıkmış ekmekler gibi. Güzel koksaydı.
Saçları biraz
dalgalı olsaydı, sabah yüzüne gözüne dolaşmış olsaydı, bir de dudakları
çıksaydı ortaya; Dolgun, pembe dudakları. Yanakları pespembe olsaydı bir de
masumiyetinden. Ona sıcacık sarılsaydım; kimsenin sarılamayacağı, kimseye
sarılamayacağım kadar içten; sahiplenircesine.
Ben onu seyrederken annesinin yanına geldiğini hissetseydi. Kocaman
gözlerini açıp, yarım yamalak konuşmaya başlasaydı uyku mahmurluğu olmadan.
Tükürükleri dudaklarından yüzüme saçılsaydı. Rüyasını anlatsaydı sabahları
kalın ve kısık çıkan sesiyle. Anlatırken de beyaz tombul elleriyle yüzümü
gözümü okşasaydı dünyadaki en güzel kadın onun annesiymiş gibi.
Yüzümdeki makyajı
görüp, “Annee, yine mi işe gidiyorsun ?”
“Evet ama akşama
geleceğim”
Deseydim.
“Yaaaaa”, deyip, şımarıkça üzülseydi. “Ama gitmeee, her gün işe gidiyorsun, ben seni
özlüyorum “ deseydi.
Özlem lafını
duyunca gözlerim dolsaydı. Onun gözlerinde hiçbir aşkta kaybolmadığım kadar kaybolsaydım. Kendimi göremediğimde,
anlayamadığımda işte o gözlere bakıp, kime ve neye benzediğimi anlayabilseydim. Kendimi
izleseydim onun gözlerinde; kendi küçük kopyamı. Tam göremediğim bir türlü
çözemediğim kendimi sonunda onun
gözlerinde bulsaydım.
Ben evden çıkınca
pencereye koşup, dalgalı saçlarını savura savura bana el sallasaydı. Tombik parmaklarını dudaklarına götürüp öpücük verseydi.
Hafta sonları
sahilde tek başıma yürüyüş yapacağıma, onun ellerinden tutup, minik minik
taşları denize fırlatsaydık. Kedilere yemek verseydik,
O da
“Annneee , kediyi
tutabilir miyim?” deseydi. O çok istiyor diye sevmesine izin verseydim.
Yol boyunca
konuşsaydı saçma sapan, aklına geleni
her şeyi. (tıpkı benim gibi.) Kimi zaman onu dinlemeden “hı hıı” deseydim ben de.
Sonra karnı
acıksaydı. Masada sigara paketimin yerine onun için dilimlediğim elma ve muz olsaydı
küçük bir kapta. Minicik ağzında
dakikalarca yavaş yavaş yemesini izleseydim. Bir yandan sandalyenin üstünde neşeyle bacaklarını
sallasaydı, açık sarı bir külotlu çorabı olsaydı o gün üzerinde. Martı geçseydi üstümüzden, biraz güneş
açsaydı. Ve ben onunla olduğum için çok ama çok başka olsaydım.
İstediğim zaman
istediğim kadar öpseydim onu. Başkalarının çocuklarını öptüğüm gibi ürkek, utangaç olmadan. Isırsaydım baldırlarını, başkalarının çocuklarına
anneleri kızar diye yapamadığım zamanlara inat.
Koklasaydım
onu, hiç kimseye hesap verme duygusu
olmadan; bu benim , istediğim kadar
koklarım edasıyla.
Sonra küçük bir
parka gitseydik. Benim kitap okuduğum ve çocuklarını salıncakta sallayan
anneleri , kaydıraktan heyecanla kayan çocukları özlemle izlediğim parka. Kimi
zaman annelerin “Kızım! oraya oturma
üzerin çamurlanacak,
Oğluuuum! çıkma yükseğe, düşersin” diye söylendikleri ve benim “ bunlar da anne olmuş, bir ben olamamışım işte” diyerek hayıflandığım parka.
Oğluuuum! çıkma yükseğe, düşersin” diye söylendikleri ve benim “ bunlar da anne olmuş, bir ben olamamışım işte” diyerek hayıflandığım parka.
Ben kızımı salıncakta istediğim kadar sallasaydım; istediği
kadar, hiç sıkılmadan. Çünkü o çok
benim. Çok sevdiğim.Çok taptığım minik varlık.
Eve gidelim mi
dediğimde, “ Anneee, n”olur biraz dahaaa” dediğinde, parmakları soğuktan kıpkırmızı olsa da sırf çok istiyor diye, oyunu yarım kalmasın
diye, -çünkü oyunları yarım kalan çocuklar
hiç büyüyemezler- “tamam, biraz daha” deseydim.
Sonra çocuk kıyafeti
satan mağazalara girseydim onunla.” Ne çok geçtim bu mağazanın önünden kızım , biliyor
musun” deseydim . Nasıl olsa bir çocuğum olacak, alayım bir kenarda dursun” deyip, rengarenk tulumlar aldığım
mağazaya bu sefer gururla ve mutlulukla o'nunla girseydim. Kimi
zaman hamile kimi zaman yeni doğum yapmış kadınlar yanlarında eşleriyle
beraber gelirlerdi bu mağazaya. Bense tek başıma gezerdim. İçerisi
bebek kokardı; saflık, temizlik kokardı. Kasaya giderdim bir iki parça alıp.
Kasiyer sorardı” hediye mi” diye. “Hayır, kızıma” derdim gururla.
Evde kimse görmesin diye bir kenarda saklardım onları ama bunları kızıma asla anlatmazdım. Sonra şımarık olur.
Bir gün kızımın memeleri
çıksaydı, benim sütyenlerimi giymeye
çalışsaydı. Sonra bana ilk aşkını anlatsaydı, anlatırken onda kendimi
görseydim. Tıpkı benim gibi heyecanlı, coşkulu, tutkulu bir kız olsaydı. Uzun ince parmaklarıyla kendi odasında kemanını çalsaydı ve ben onu içerideki odadan
ağlayarak dinleseydim. Sonra o benim gözlerimi kıpkırmızı görünce “anne, bir şey mi oldu?” deseydi . “ Yok canım, soğan doğradım, senin
en sevdiğin yemekten yaparken” deseydim.
Deseydim, keşke deseydim, diyebilseydim
Ah kızım, sen
olsaydın ben hiç böyle yarım, böyle melankolik ,böyle yalnız böyle sevgisiz
olmayacaktım.
Yanlış kişilere
hiç sarılmayacaktım. İçimdeki bu sevgi açlığını, sevilme tutkusunu hak etmeyen insanlara hiç vermeyecektim, Senin
kokunu çok farklı yerlerde
aramayacaktım. Seni öperken doğru mu yapıyorum acaba, demeyecektim.
Doğmadın ki kızım,
Doğa ma dın ki,
Benim kollarımı
hiç dolduramadın ki.
Canım ne kadar güzel anlatmışsın..
YanıtlaSilEğer benim de bir çocuğum olsaydı diye yazmıştım bir yazı bulayım bir onu hele..