Eğlenceli bir şeyler yazsam, sararmış kitap yaprakları gibi olmuş ruhuma iyi gelir mi acaba? Bir
deneyelim...
İlk kez Bodrum'a gidiyoruz, Kız kardeşim ve ben. Bodrum'un
en popüler zamanı. Evdekilere iş yerinin
kampı diyoruz. Eee, anne baba bu, merak ederler. İçleri rahat etsin diye söylenebilecek en tatlı yalan.
Tatile hazırlık safhası bir ay sürer mi, o zamanlar sürer.
Üç bavulla gidiyoruz. Birkaç bikini ve o bikiniyle uyum sağlayan terlik
ve oje. Bikini pembeyse pembe oje, beyazsa beyaz oje şeklinde. Gündüz şu şortun
üstüne şu t-shirti giyeriz diye yatağın üzerine seriyoruz kıyafetleri; onun
üzerine hangi kolye hangi küpe gider diye ciddi bir çalışma yapıyoruz.
Sıra geliyor gece kıyafetlerine. Halikarnas disko yıllardır
bizi bekliyormuş gibi profesyonel hazırlıkları yapıyoruz. Kalçalara kadar
uzanan latex çizmeleri de evde bırakmak olmaz, yazık , dolapta durması için
almadım onları.(zaten bir maaşımı ona yatırdığım için, başka ayakkabı seçeneğim
de kalmadı. Bir de paletler vardı bak)
Otobüse binerken heyecandan sıçmak üzereyiz. Gece uyanıp, birbirimize bakıp, salakça
gülümsedik demiyorum, çünkü bunu yapmak için arada bir uyumak lazımdır. Şoför,
servis yapan elemanlar ne kadar iyi ne
kadar sevilesi geliyor gözüme. Şimdiden kaşık pozisyonuna geçmiş çift, tek başına iki kişilik koltuk almış zengin
teyze, herkes ama herkes çok güzel çok
sevilesi. Uyuşturucu içmişim gibi öyle
güzel geliyorlar ki gözüme. Halbuki arkamdaki çift bildiğin paçoz , kadın da halk tipi, Muğla'lı bir teyze. Öyle kırk yılda bir
rastlanan tiplerden değil. Şoför de öyle;
mavi gömlekli, tipik Varan şoförü işte.
Adamlar sanki sırf beni Bodrum’a götürmek için o koca otobüsü
kullanıyorlar. Acıyorum onlara, sevgi göstermek, övgüler, methiyeler
düzmek istiyorum, yoksa Bodrum’a kadar
manik krize gireceğim bu mutluluk sarhoşluğundan.
On iki saat süren otobüs
yolculuğundan sonra ilk kez geldiklerini
metrelerce uzaktan anlayabileceğiniz üç bavullu iki kız, eblek eblek
etrafına bakıyorlar, şu tarafa mı gitsek
bu tarafa mı diye. Bir genç yaklaşıyor
yanımıza. (Ay,sanırım Bodrum valisi
gönderdi bunu)
“Otel ayarladınız mı? Ayarlamadıysanız, buyrun bu kartı., arkadaşımın yeni açtığı otel. Bu kartla
giderseniz size indirim yapar” diye elime bir kartvizit tutuşturuyor . "Ay , görüyor musun kardeşim, bizim
sosyete olduğumuzu anladı ve lüks bir otel adresi verdi" diye şebek gibi sırıtıyoruz ve adama bu nezaketinden dolayı teşekkür ediyoruz. Şehrin karmaşasından kaçıp, bulduğu ilk tatil beldesine hevesle saldıran, orta sınıf, şehirli olarak, "buraların insanları böyle diyorum işte, doğallar, iyiler" :P
Taksiye atlayıp, en önemli referansı verir gibi “Mavi otel” (isim uydurma) lütfen, diyoruz . “Hangisi?” diyor, şoför , Otel mi, motel mi?
Taksiye atlayıp, en önemli referansı verir gibi “Mavi otel” (isim uydurma) lütfen, diyoruz . “Hangisi?” diyor, şoför , Otel mi, motel mi?
“Yok canım, ne
moteli, şu sahildeki “ diye üstüne basa basa söylüyorum daha önceden gitmiş
gibi. Motel daha küçük bir şeydir ve biz oraya gitmeyiz hem.
İki dakika sonra dar bir yolun başında bırakıyor şoför bizi.
“Buradan yürüyün, araba girmez oraya” diyor. O Temmuz sıcağında,ayağımda dolgu
topuklu ayakkabılar, içine üç şişman
adam cesedi tıkılmış gibi ağır bavullarımızla,
sürüne sürüne yürümeye başlıyoruz. Daracık bir yol , iki kişi anca
sığar. Yolun yanı duvarlarla çevrili ve hiç bir yer gözükmüyor. Heyecanla
yürüyoruz beş dakika kadar. İkimiz de bir yorum yapmıyoruz , ama ben üç dakika
susmuş olmanın o derin hüznüyle
“Kimse yok , farkında
mısın” diyorum, kardeşime. O da ,” ee,
tabi” diyor “şimdi herkes uykudadır,
gece içmiştir onlar, geç yatmışlardır”. Yıllardır otellerde kaldı ya, bıcırık.
“Hee, diyorum. “Tabii , nasıl aklıma gelmedi. “
Bu sessizlik sürüp gidiyor, kapımsı bir yerden geçiyoruz
etrafımıza bakınarak; Açık bar gibi bir
yerde, genç çocuk isteksizce kirli bir
bezle bardakları siliyor; gülümsüyoruz.
“Bu kesin otelin taşeron firmasının elemanı, işçiler için
kahvaltı hazırlıyordur” diyorum, kardeşime. Cevap yok. Başımı sağa çevirip,
butik otel arıyorum. Bikinilerle gezen genç kızlar, kaslı vücutlu, boxer
mayolu, elinde kokteyl havuzun kenarında seksi bir şekilde duran
erkekler...(Bunlar butik otel tipleri değil, biliyoruz herhalde ama o zaman
öyle canlanmıştı kafamda. İçinde bir sürü butik barındıran otel)
Yüz ifademizi acaba bir kareye sığdırsalar şu anda
baksam, güler miydim?
Bir havuz vardı, evet;
koşarak gittim yanına. İçi yemyeşil yosunlarla kaplı(bak, eğer yalan
söylüyorsam biraz sonra anlatacağım adam olayım) bir sürü de böcek var içinde.
Şaşkınlığım devam ederek havuzun yanında taşlara uzanmış, üzerinde battaniye
(EVET, battaniye) olan yaratığa(adama yani)
bakıyorum. Bir adam, horlayarak uyuyor. Pörtlek gözlerim araştırmaya
devam ediyor. Barakaları görüyorum, işçi barakaları işte bildiğin. Oteli
sorduğum çocuk beni peşine alarak o tarafa doğru götürüyor. O kapı başka bir
yere açılıyor olmalı, tabii. Oradan geçince pırıl pırıl otelle karşılaşacağım.
Kapı gıcırdayarak açılıyor. Yere yakın, yatağımsı bir şey ve
üzerinde –bundan sonra ne zaman görsem tiksineceğim- kahverengi çizgili, takır
tukur olduğunu buradan hissettiğim battaniyeler serili bir hücre.
" Bu ne?"
diyorum.
"Burası"
diyor çocuk," iki kişilik de var isterseniz tek kişilik de"
Yok ben suit alayım acaba bunun suit olanı var mıdır diyorum.
Kardeşimle bakışıp, o günün ilk acı gülümsemesini yaşıyoruz.
Ağzım açık kaldığı için dudaklarımın kuruduğunu hissediyorum.
Öyle mi lafı? Kendi kulağıma geliyor, demek konuşmuşum.
Artık eminim, bizi birazdan buraya kapatıp, işçilere
satacaklar. Olan üç bavuldaki kıyafetlere olacak, hiç giyemeden onları...Of,
aman aman. Adamlar bizi yakalayıp, bir şey koklatmaya çalışmadan kaçılacak yer
arıyorum. Genç çocuğa sempatik ve aptal görünüyorum ki, kaçacağımızı anlamasın,
bu arada ben düşüneyim. Duvardan atlasam diyeceğim mümkün değil etraf zaten
gözükmüyor. Yola en az beş dakika yürüyeceğiz ve ben gerçekten çok korkuyorum.
Annemler haklıymış bizi yollamamakta diye bir cümle geçiyor o kuş beynimden.
Kandırıldık satılıyoruz. Kardeşime yazık o daha okuyor, hayalleri vardı. Ve
buraya gelmeyi ben istedim. Kız bana güvendi. Allah”ım ne olur, daha gelinlik
giyeceğim, aşık filan olacağım.
Bize kafasını kaşıya kaşıya yer göstermeye çalışan çocuğa
gülümsüyorum en tatlı halimle. "Olmazsa, soğuk bir şeyler içelim"
diyorum, kardeşime; dinleniriz,
yorulduk.( Bizi kaçıyor sanıp, paniğe
kapılmasınlar, acil hareket etmesin bu adamlar diye, sonra da yavaş yavaş şu yokuştan aşağı
bavullarımla uçarım.)
"Ha, ne kadardı geceliği?" diyorum, çocuğa,
bizi salak sanmaya devam etsin
diye.
Pişkin çocuk "Normalde 85 ama madem bu kartla geldiniz,
size 55 olur "diyor.
O gün gülemedim ama lütfen müsaade edin, bahçeye çıkıp kahkahamı
atayım. İçime dert oldu.
Heh. Güldüm , geldim şimdi.
Ya, ne oteli, ne
odası, ne barı, ne havuzu? Siz burada ne
yapıyorsunuz ?Amacınız ne? Şu battaniyeyle havuzun kenarında yatan adamın tam
olarak orada olma sebebi nedir? Kart veren
adam! Sen kartını verdiğin yeri gördün mü? Utanmaz mısın hiç?
Annem babam geliyor aklıma, ağlamak istiyorum. Sen bizi pamuklara sar büyüt, kurttan kuştan kolla, yolla kendi ellerinle Bodrum'a kurbağalı havuza...
Annem babam geliyor aklıma, ağlamak istiyorum. Sen bizi pamuklara sar büyüt, kurttan kuştan kolla, yolla kendi ellerinle Bodrum'a kurbağalı havuza...
Biz Halikarnas diskoya gitmek, Julia Roberts çizmelerimizi,
deri eteklerimizi giymek için çabalayan iki masum genç kızız, Bodrum güzelmiş diye geldik. Yapmayın, etmeyin iç nidaları arasında kendimi yokuştun aşağıya
koyveriyorum. Caddeye ve insanlara kavuştuğumda ilk otobüsle eve dönebilecek
durumdayım. Ama olmaz, kardeşimin
hayallerini yıkamam. Kalmalı ve mücadele etmeliyim.
Heyecandan dudaklarım kuruduğu kalbim gümbür gümbür
çarptığı, soluksuz kaldığım için normal ses tonuma uygun bir ton bulmaya
çalışarak
“Canım, bundan anneme söz etmeyelim sakın , olur mu”,
diyorum.
Gözleri dolmuş kızın.
“Olur, olur” diyor.
Bir banka oturup, sigara içiyoruz hiç konuşmadan. Bunun üstüne
ne konuşulur ki zaten...
Bu arada, orada
giymek için aldığım kıyafetlerden birini buldum dolabımda. Böyle iki üç parça
saklıyorum ben hatıra olarak. Üşenmedim bavulumda getirdiğim şortum ve Julia
Roberts çizmelerimi fotoğraflayıp, koydum aşağıya. Hikaye daha bir canlı olur hem, değil mi?:P
Heyt be , Bodrum. Ne güzeldin sen!
ahahah devamı da vardı sanki :D
YanıtlaSilNeymiş, her eline kart tutuşturana inanmıyacakmışsın :)
YanıtlaSilÖkkeşus, devamı güzeldi. Yeni bir otel, dans, deniz. Onu da bir ara yazarım artık:P
YanıtlaSilMavi Balon, adama ayıp olmasın diye almıştım:P
YanıtlaSil