2 Ocak 2010 Cumartesi

BENİM HEP GİDENLERİM Mİ OLACAK ?


İşte bir güle güle daha . Hiç sevmediğim cümlelerden oluşan bir veda. ”kendine iyi bak, seni özleyeceğim, ne zaman döneceksin ?, beni özleyecek misin?, beni unutma, beni aldatma sakın, sık sık ara” lardan ibaret olan bir sürü veda cümlesini arka arkaya sıralayacağım işte...

Çok yoruyor git ! demek. Üzüyor. Bekleyişler zor, Ne olacak? Bitecek mi? Yollar bizi ayırır mı? O da benim kadar üzgün mü? Keşke söylese o da “ ayaklarım geri geri gidiyor " dese, söz verdiğim için gidiyorum, yoksa kalbim burada seninle kalacak.” Dese. Demedi işte. Hala bekliyorum . 24 saat sonra gidecek.

(“ Eşyalarımı topluyorum ben de.”…)

Demek beraber uyuduğumuz yatak yorgan toplanmış. Çay içtiğimiz bardaklar yok. Benim aşağıya bakmaktan korktuğum camın önündeki  çiçekler yok. Belki anne babasına vermiştir. Beraber izlediğimiz televizyonu da kaldırdı mı acaba? Gerçi şimdi boşaltmayacağım evi tamamen demişti. Geri gelmeyi düşünüyor mu acaba? Keşke… Ama gelmeyebiler de. Öyle değil mi?

“Kıyafetlerimi bavullara koydum"…

Bu güzel, bu renk sana çok yakışıyor, bunu hiç sevmedim” diyerek tek tek baktığım kıyafetlerini de götürüyor musun?

Bak bakalım nasıl olmuş makarnam , değişik soslar kattım içine...”

Artık beraber yemek yiyemeyecek miyiz senin evinde.?...


Artık onunla kalabileceğim bir evim yok . Var da, orada sevdiğim adam yok. Kokusunu da alıp gidecek şimdi. Araya yine kilometreleri, o kahrolasıca zamanı sokacak. Zaman benim hiç lehime işlemedi zaten. O işledikçe ben yaşlanıyorum saçlarım beyazlıyor, memelerim sarkıyor. O işledikçe sevdiğim adam adım adım uzaklaşıyor benden. O işledikçe ben beklemekten, özlemekten yoruluyorum, o ilerledikçe ben sürekli kalp ağrılarıyla yaşama tek başıma devam ediyorum. Her seferinde her seferinde kırılıyor kemiklerim sanki, her gitmede , her uzaklaşmada gözlerimin içindeki ışık gidiyor, gölgeler düşüyor tenime sanki, kara kara gölgeler. Kavuşmaların , sarılmaların sıcağı şimdi buza dönüşüyor sırtımda. Buz gibi oluyor ellerim onun ellerini tutmayınca. Gözlerim parıldayarak bakmıyor etraftaki hiçbir şeye.  Giderken neşemi de enerjimi de alıp götürme bari. Gidiyor.. . O kadar enerjisizim ki kolumu kaldıracak gücüm yok.



O şu anda İstanbul'da. Ben de. Ama yanımda değil. Gitmeye hazırlanıyor. Ve tam 24 saat var gitmesine. Sonra sadece sesini duyabileceğim. Akşamları iş çıkışında buluşamayacağız. Hafta sonu için plan yapamayacağız. Ben ne yapacağım? Yine mi kurslara yazılacağım unutmak için. Yine mi kendimi spora vereceğim oturup evde saatlerce ağlamamak için. Yine mi kağıtlara dökeceğim yüzüne söylemeye vakit bulamadığım güzel sözleri. Ve sen yine mi beni terk edeceksin? .

Başka bir şehirde olacaksın yollarında benim yürümediğim, dışarıya bakınca İstanbul kokmayan başka bir denizde. Başka bir dil konuşulan bir ülkede olacaksın , bakkalları , yolları yabancı bir ülkede. Rakı da yok orda hem. Ne içeceksin? İçtiğin gecelerde beni özleyecek misin?


Hadi uzun saçlarına kurban olduğum  sevgilim ! , gitmeden “ ben de seni çok özleyeceğim ,  biz ayrılmayacağız" diyecek misin?...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder