30 Eylül 2020 Çarşamba

 BİR ÇAM AĞACI HİKAYESİ

Yeni evin terası çok çıplaktı. Salgın bitsin, bir düzenleme yaparım, diye düşünüyordum.

Bir gün semtimden biraz uzak bir yerde sağlık ocağının önünde beklerken bir kamyon dolusu çam ağacı gördüm. Adam 70 TL diye diye gidiyordu. Gözüm orada kaldı. Alsam mı, ulan çok da güzel, benim terasa şahane olur. Fiyatı çok uygun geldi. Bu saksılarda olanlardan, epey uzun bir şey. Adama eve bırakabilir misiniz iki tane alsam,  dedim. Yok abla, orası uzak, olmaz dedi.. Bu çamları bırakıp gidemezdim. Almalıydım, yoksa kendi kendimi yerdim eve gidince, biliyorum kendimi...

Kamyondaki çocuk kucakladığı gibi önüme koydu çamı, parasını verdim, şahaneydi...Nasıl taşıyacağımı düşünmeye başladım. Çünkü önce karar verip, sonra düşünen insanlardanım. Ağaç önümde, ben sağlık ocağının önündeki bankta oturup bakışıyorum kendisiyle. Minibüse bineyim en iyisi, dedim. Gerçi o kadar da çok korkuyorum ki toplu taşımaya binmeye. Aman, çam ağacına sarılırım, virüs mirüs gelmez, diyorum.

Şimdi bunu minibüs yoluna kadar taşımak var. İki dakika sürer. Saksısını yerinden kaldırayım dedim. Aman, ya rabbim, yetmiş kilo var, aha boku yedim, aldım mı başıma derdi.

İki tane Türkmenistan"lı çocuk gördüm. Kardeşlerim şunu minibüs yoluna kadar taşır mısınız,  dedim. Çocuklar, tabi abla,  deyip sürüklemeye başladılar. Bahşiş olarak 10 TL verdim. 

Çamın bedeli 80  TL

Minibüse işaret ettim, bunu ve beni alır mısınız dedim , gel abla dedi. genç bir çocuk ağacı çıkartmama yardım etti. 

Ben yavaşça önüme doğru koydum çam ağacını. Bir yeri göremiyorum. Bir baktım bindiğim yerden oturduğum koltuğa kadar nasıl çamur akıyor .Aman Allah"ım!  minibüs şimdiden battı. Şoförle göz göze geldik. Kusura bakmayın,  altı akıyormuş , dedim. Minibüsten resmen bir çamur deryası akıyor.

Binen yolcuları her seferinde uyarıyorum. Burada çamur var, atlayarak geçin diye. Şoförle aynadan göz göze geliyoruz, utancımdan gebereceğim. 

Adam cık cık yapıp duruyor, çamur aktıkça akıyor. Peçeteyle siliyorum, ama olacak gibi değil. 

Aldım mı başıma belayı.

Adama 25 tl uzatıyorum, Kusura bakma, çok özür dilerim, bununla yıkatırsın arabayı diyorum. Abla istemez, diyor şoför ters bir suratla. Arabayı bok ettin, başıma iş açtın der gibi. Zar zor veriyorum  parayı. Ama adamın aklı arabasında. Allah'ın cezası çocuk, yeni sulamış , altı da delik, aktıkça akıyor.

Çamın bedeli 105 TL

Şimdi bunu indirmesi var şimdi arabadan. Kardeşime telefon ettim. ben ve çam ağacı yoldayız, bizi karşıla diye. Çocuk da inmiş caddeye , beni bekliyor. Minibüs durdu, arkamdan çamurlarla beraber indik. (cam ağacım ve ben)

Kardeşim yüklendi , abla sen bunu niye aldın, nasıl getirdin, nasıl çıkaracağız şimdi. Dur dedim, apartmanın önüne kadar birinden yardım isteyelim. Ama etrafta kimse yoktu. Sürükleye sürükleye getirelim dedim. oradan asansöre bineriz . Çamı sürüklemeye başladık. Ben nefes nefese, belim kolum her yerim acıyor. Apartman kapısının önünden yeni yıkanmış taşların üzerine çamurları sere sere gittik. 

Parça parça çamurlar arkamızdan geliyordu. Asansöre gittiğimiz nokta da çamurdan nasibini almıştı. 

Asansöre bindik, asansörü de bok ettik. 

Neyse asansörden çıkarttık.  ancak bir üst kata asansör yok. Merdivenler dar. Buraya kadar geldik, taşırız evelallah , dedim. İki tane bez parçası bulduk, saksının kenarı ellerimi kesmişti çünkü. Kardeşim önden ben arkadan tutarak yetmiş kiloluk çamı beş basamak çıkardık. Tansiyonum çıktı, ya da düştü emin değilim; başım dönmeye başlamıştı. 

Biraz soluklandıktan sonra, ha gayret sekiz basamak kaldı, dedim kardeşime. Tekrar kaldırmaya başladık, Ancak kardeşimden agghhh,   diye bir ses geldi. Belini tutuyordu. Abla dur, belime bir şey oldu, dedi. Salak kafam, çocukta bel fıtığı vardı, nasıl da unutmuşum. Ah, dedim, gitti çocuk. Çam ağacını beşinci basamakta bırakıp aceleyle eve girdik. Çocuk iki büklüm, ağrıdan düz duramıyor, yamuldu. 

Doktora gidelim dedim, yok geçer belki dedi. Uzandı ama kıvrılmaya devam ediyor. Umutlarım gitgide tükeniyordu , Ne halt etmiştim de almıştım ben bu ağacı, 

Sen biraz dinlen, ben aşağılardan birini bulup,  yukarı taşıtayım,  dedim. Aşağıya indim. marketin önünde iki Suriye"li cocuk var .Çağırdım onları, durumu anlattım, hemen geldiler peşimden . Çocuklar apartmanın önünden, asansöre geçerken, abla buraları batmış, dedi .He, gördüm dedim.

Çocuklar hevesli hevesli çam ağacının bulunduğu olay yerine geldiler. tutular ağacı, abla bu nasıl ağır, buraya kim çıkardı bunu, dediler. Neyse çocuklar son basamakları geçip üst kapıyı ulaştılar ve ağacı terasa koymayı başardılar. Evin içi battı. çocuklara verdim 20 TL

Çamın bedeli 125 TL

Cam ağacının bedeli dakika dakika katlanarak artıyordu. Ama çok da güzel olmuştu, be!

Kardeşimin yanına döndüm. Ağrı kesici içmiş,.Nasıl, ağrın var mı hala, diyorum, biraz iyi, diyor ama durumun iyi olmadığı her halinden belli. Sakın annemlere bu durumdan bahsetme, beni mahvederler diyorum. Biraz sonra telefon çalıyor, arayan annem. Nasılsınız,  birden sizi göresim geldi, çok özledim diyor. Herkes iyi mi, .İyi anneciğim, iyi diyorum Kardeşimi istiyor , sesini duyayım diye. Sakın belli etme diye işaret ediyorum. Çocuk kendini sıka sıka konuşup, hemen kapatıyor. Beş dakikaya kalmadan ablam arıyor, İyi misiniz, diyor. İyiyiz diyorum. Annem sizinle konuşmuş da Mehmet'in sesini beğenmemiş, bir sorunları mı var acaba diye beni aradı da. Ona da her şeyin yolunda olduğunu söylüyoruz. Kardeşime, istersen hastaneye gidelim, diyorum. Yok,  sabaha geçer diyor. Sabahı heyecanla bekliyorum. kalkar kalkmaz kardeşimin yanına gidip,  nasıl oldu belin,  diyorum. İyi gibi diyor. Doğruluyor. Tekrar bir "ahh" sesi. Amanın, doğru hastaneye, bu böyle geçmeyecek. Bir taksiye atlayıp hastane gidiyoruz.Taksi parası 25 tl tutuyor. 

Çamın bedeli 150 TL

Neyse ki doktor müsait, muayene kontroller ilaçlar röntgen filan derken 550 tl verip çıkıyoruz.

Camın bedeli 700 Tl.

Eve geliyoruz, dışarıdan koskoca çam ağacım çok heybetli gözüküyor. O iyi, ama bizde durum kötü. Kremleri jelleri sürüyoruz, ama hiçbir gelişme yok çocukta.

Bu arada teras da çamurlandı. Üst katı hala silemedim koşturmaktan. Durumu annemlere anlatalım diyor, kardeşim, yalan söylemeye gerek yok. Ben boş ver filan diyorum, başıma gelecekleri biliyorum çünkü. Annem telefon ediyor ve kardeşim durumu açıklıyor. Birazdan olaylar gelişecek. Telefon kapandıktan beş dakika sonra önce büyük ablam arıyor, ne yaptın sen, çam ağacı aklına nereden geldi.  O çocuğun belinin sakat olduğunu bilmiyor musun, bu salgında senin çam ağacı sevdan nereden çıktı,  diye söyleniyor da söyleniyor.

O kapatıyor , öbür kardeşim arıyor. N"aptın sen, senin pandemi zamanı ağaçla ne işin var, nasıl minibüse bindin, virüs taşıdın, o çocuğun günahı ne,  diye o da fırçayı attıktan sonra kendimi son derece kötü hissederek koltuğuma yığılıyorum.

 Birazdan  yeğenimden." Betty, Mehmet'in belini kırmışsın, tebrik ederim" diye bir mesaj geliyor,

 Yuh artık. Ablam telefonda fırça attığı yetmemiş olacak ki, tekrar bir mesaj atıp  "sen etrafındakilere zarar veriyorsun. Yine kafana taktığın için sonunu düşünmeden istediğini yapmışsın,  diye bir can yakıcı mesajla ben ağlamaya başlıyorum. Kardeşim , ağlama abla, sen bunu bilerek yapmadın ya diyor. Kardeşim bir hafta yataktan kalkmakta zorlanıyor. 

Sık sık telefonlar geliyor bana, sık sık azarlanıyorum. 

Terasa çıkıp çam ağacını suluyorum, ama altındaki kabı olmadığı için bütün balkon çamur oluyor. Evet, bunun altına büyükçe boy bir tabak almalı,  deyip yola koyuluyorum. Korka korka bir milyonculara soruyorum, bir tane buluyorum. 25 TL

Çam ağacının bedeli 725 TL

Çam ağacını iki büklüm kaldırarak altına koyuyorum. O ne, uymadı. Küçük geldi. Dur bakayım, altına çöp poşeti koyayım bari deyip iki büklüm ucundan kaldırıp ,poşeti geç i rir keeennn, paat, kayıyorum, sağ ayağım küttt diye betona çarpıyor. Ben bir çığlık, kardeşim aşağıdan belini tuta tuta geliyor. Abla ne oldu, yok bir şey, düştüm, diyorum. Acıdan gözlerimden yaş geliyor. Ayağım anında şişiyor ve mosmor oluyor. 

Buz filan koyuyorum, geçer şimdi diyerek. o ne?  ayak gitgide büyük bir zevkle büyüyor, şişiyor. Aha, sıçtık, bir bu eksikti.

Kardeşim odasına çekilmişti, kapısı da kapalıydı. şimdi uyandırsam ne diyeceğim, çocuk kendini zor taşıyor. Ağrı dayanılacak gibi değil. Ah of diye diye üzerimde ev kıyafetiyle resmen emekleyerek asansöre biniyorum. Emekleyerek çıkıyorum, çünkü üzerine basacak durumda değil.

Neyse evin önünden taksi geçiyor ben tutuna tutuna taksiye binip, acil Yeditepe"ye diyorum. Arabada acıdan gözlerim kararıyor, inliyorum, bayılacağım herhalde acıdan diyorum. 

Taksiye 25 TL ödüyorum.

Camın bedeli 750 TL

Acilin önünde iniyorum hemen sedyeyle götürüyorlar. Doktor muayene ediyor. Orada tansiyonum düşüyor, hemşire gelip yatırıyor, tansiyonumu ölçüyor. Normaldir, acıdan yükselmiş diyor. Ben düştü sanırım böyle durumlarda. 

Neyse, hemen röntgen merkezine, ama ben bitip tükeniyorum acıdan. Eee,  kırılmış ayağım tabii .Ağrı kesici iğne yapıyorlar, alçıya alıyorlar, elime de bir değnek verip gönderiyorlar. Göndermiyorlar tabii, 350 tl alıp, öyle gönderiyorlar. 

Çamın bedeli 1100 TL

Eve giriyorum seke seke, kardeşim belini tutarak evde geziniyor. Bana bakıyor Aaaah diye bir ses çıkarıyor. bir saat önce iki ayağı da sağlam olan beni, tek ayak alçı içinde görünce korkuyor çocuk. 

Ay, abla , yaaa diyor, 

Annem o gün tekrar arıyor, ayağımı kırdığımı söylüyorum. Kadın yanıma da gelemiyor. Tekrar telefonlar kardeşlerimden, yeğenimden, kendime dikkat etmediğim için bir sürü azar...

Çam ağacı şu anda terasta. Kurudu, sarardı. Altına hala tabak bulamadığımız için naylon sarılı duruyor. 

Her gelen" atın şu çamı, solmuş" diyor. Her gelen " niye atmıyorsunuz, böyle poşetle çok çirkin duruyor" diyor

Atacağım o baş belası çamı da, şimdi onu nasıl aşağıya indireceğimi düşünüyorum. Yok yok, kesin indirmeyeceğim, kendi kaderine bırakacağım. 

Ucuz diye 70 TL ye aldığım sevgili çam ağacımın bedeli bana 1100 TL ye mal oluyor .Psikolojik boyutunu hiç eklemiyorum.

Aaaa, unuttum, ayrıca çam ağacındaki saksıdan sanıyorum, evin üst katını karıncalar bastı. Ama uğraşamayacağım artık.

NOT, Nasıl da özlemişim yazmayı.