15 Eylül 2010 Çarşamba

LİLİ'm..


Kapıyı çaldığımda” acaba bugün ne yapacak?” diye merak ediyordum. Bu enerji bu canlılık , oynadığı oyunlar.......Bir haftadır ne işi görüyordu gözlerim ne evimi, ne dünyayı ..hiçbirşeyi umursamıyordum..Arkadaşlarım dışarıya çağırdığında onunla görüşmeyecek olsam bile- işim var- deyip yalan söylüyordum. Evde oturuyor, sırf onun ilgi alanına giriyor diye hiç tarzım olmayan müzikleri dinliyordum , ne zaman benimle buluşsa fonda bu tarz müzikler oluyordu. Tek konuştuğumuz nokta müzikti- bu da yanlış olacak- tek bildiğim; bu tür müzikleri sevdiğiydi , evet bu daha doğru oldu.

Ne yapıyor ?, şu anda kiminle? diye düşünmüyordum. Sadece o vardı. Yaklaşık bir ay önce tanışmıştık. Bu onuncu görüşmemiz olacaktı. Saymıştım evet.

Kiminle oturur, nerede çalışır , ya da çalışır mı, öğrenci mi, hayatında kimler var, ailesi var mı, uyuşturucu alır mı, hızlı bir cinsel hayatı mı var ? bilmiyordum, bilmek istemiyordum. Şu anda ikimizin paylaştığı , herkesten sakladığım bir gizim vardı ve dışarıdaki hiçbir hayat beni ilgilendirmiyordu.

Mantık gitmişti tamamen. Ne bir gün sonrası vardı ne bir gün öncesi ne geçmişim ne gelecek . Zamansız, saatsiz, uzay boşluğunda yaşıyordum . Kendime bile yabancıydım.

Elime içki bardağını alıyor, televizyonu sadece ses olsun diye açıyor, her dakikayı, her hareketi, her kokuyu, her bakışı hatırlayarak aynı anları tekrar tekrar yaşıyordum..
Bedenimden başka birşey düşünmüyordum . Kendi ellerimle vücuduma dokunuyor, onun elleriymiş gibi hareket ettiriyor ve inanılmaz haz alıyordum. Eller benim değil onun elleriydi çünkü. Kırk yaşında bir erkektim. Hayatımdan her türlü kadın gelip geçmişti. Hepsi güzeldi. Ama ben, ben kendime inanamıyordum.......

Asansörün gürültüyle açılan kapısının ardında onu bekleyen neydi?  nefes alacak gücü yoktu. Bu da ilk görüşme gibi heyecanlı olacaktı biliyordu. Her seferinde bambaşka bir heyecan , yeniden tanıdığı, yeniden dokunduğu bir kadındı o . Kadın mı? Aslında çocuktu... kadın gibi olan bir çocuk, çocuk gibi olan bir kadındı. Onu farklı kılan buydu belki de..

Hayır! , kapıyı o açmadı. Kapı açıktı. Bana bu sefer verdiği adres; deniz kenarında,  bilinen bir otelin en üst katıydı. Hep otelde buluşuyorduk. Evinde konsantre olamıyormuş. Önemli de değildi zaten..
Odanın kapısı açıktı. İçerisi karanlık. Dipten onun sevdiği underground parçalardan birini duyuyordum . Tahrik edici bir sigara dumanı kaplamıştı odayı. burnumun içine girip daha ilk adımda beni sersemletti. Ayaklarım tutmuyordu.. nedense kendimi çirkin, yaşlı, sevimsiz biri gibi görüyordum..

Odada mor tonlarında lamba(eminimki o getirmişti onu) . Yüzüstü yatağa yatmış, ayağında uzun çizmeler, üzerinde bu sefer siyah jartiyer...  uzun kızıl saçlarını kalçasındaki gamzeye kadar atmış, elinde bir sigara , yatıyordu.. Birşeyler içiyordu yine...

Tam ona yaklaşıp , küçücük sert kalçalarını sıkmayı düşünürken; yüzüstü yattığı yataktan bir kahkahayla ters dönüp, saçlarını geriye savurdu. Dirseklerine dayanıp, bacaklarını hafifçe araladı.” Gel bakalım zavallı adam “dedi. Evet gerçekten de zavallıydım. Gözlerim açılmış, ellerim ne yapacağını bilmez bir şekilde titriyor, şaşkın şaşkın bakıyordum. Çizmesinin sivri burnunu bacaklarımın arasına koydu önce hafif hafif gezdirdi , sonra  bastırdı .Bütün vücudum uyuştu, tek hissettiğim;  bacaklarımın arasındaki kaynamaydı. Her an pantolonumu delip yırtacaktı organım.

Öylece duruyordum.... Çizmenin altında acımayla beraber korkunç bir hazla ense köküme kadar uyuşmuştum...Gözlerimi hafifçe kapatırken , çevik bir hareketle beni yere yatırdı. Tek ayağını sırtımda gezdirmeye başladı. Odaya onun bacaklarının arasından çıkan o başdöndürücü koku yayılmaya başladı.

“Çabuk fermuarını aç” diyen sesi belli belirsizdi. Müziğin ritimlerine uygun olarak çizmesinin sivri burnunu kalçamın arasına sokuyor , sonra bırakıyordu .
Ben kendimi kocaman , dev bir penis olarak hissediyordum. Ben dev bir penise dönüşmüştüm, başka bir organım yoktu. Kocaman bir penis.!! Sadece bacaklarımın arasını  hissediyordum ve tek istediğim;  şu anda onunla birleşmekti. Ona girmek ve yapışıp kalmak istiyordum orada. Beni kavrasın,bir iki saat çıkartmasın  içinden....  Ve ben her girişimde daha da daralan organında devam etmek isiyordum  yaşamaya....

Yüzüme oturduğunda o kokusu yine sarstı beni. Başım dönüyordu, ateş içinde yanıyordum. Bacaklarını açsın ve alsın beni, parçalasın, yok etsin kendine dönüştürsün.

“Ağzını kocaman aç , yut beni diye fısıldıyordu” hiç bilmediğim bir ses tonuyla. Sesi kalınlaşmıştı acı çekiyor gibiydi, yalvarır ya da ağlar gibi. Gözlerimi bağladığı için tek hissettiğim tadı ve kokusuydu. Baş döndürücü, hafif tuzlu kokusu. Yüzüm yapış yapıştı. Ağzım, burnum ,boynum . Ondan nasıl bu kadar sıvı geliyordu inanmak güç... Tam bitti derken ağzım tekrar doluyordu. Bu muhteşem hazineyi bırakıp kopamıyordum. Kasılmaları, bacak aramdaki zonklamayı iyice arttırdı. Her an patlayacak içi su dolu dev bir balon gibiydim. Organıma sürekli kan dolduğunu hissediyor ve çatlamak, ortadan ikiye ayrılmak istiyordum.
Tam da kasıklarımda,  tam da uyuşmuşken vücudum ; o noktada bir soğukluk hissettim. Metal soğukluğu...

Topukları mıydı?,  hayır değildi...

Tarifsiz acı heryerime dağılıyor ama korkunç bir zevk alıyordum. Her seferinde farklı noktadaki minik darbeleri..Elinde bıçak vardı ama korkmuyordum.

“Bırakma lütfen” dedim.
Sızlıyordu ve acıyordu ...
Güzel dudaklarının çerçevelediği sıcacık ağzınla kasıklarımı, baldırlarımı, acıyan yerimi emdi, sonra ağzımı araladı. Ağzını tümüyle ağzımın içine soktu. Kan tadı geldi. Kendi kanımı yutmuştum onunla beraber.....

Vücudunun her bir noktası ayrı ayrı öldürüyordu beni, neye dokunacaktım nereyi öpecektim karar veremiyordum. O bir heykeldi. O bir şaheserdi.

Patlamak üzereydim. Vücudunun herbiryerini delip geçmek, zevkin dibine vurmak istiyordum. Yok yok sarhoş değildim, içki bile içmemiştim. Şu anda kulağından girip göbek deliğinden çıkabilirdim, ağzından kıvrılıp ayak parmaklarının arasından çıkabilirdim..

Vee sonunda gittikçe daralan, her girişti kayganlaşıp sıkılaşan, ıslak cehennemine aldı beni. Sıktı sıktı, parçalandım, dağıldım, sağa sola dönmeye başladım içinde. Cehenneminin ateşiyle yakıyordu beni...Yine onuncu defa kucağımdayken bana ait olmayan, bir çığlıkla gözyaşları içinde boşaldım...

Giyindi, çantasını alıp hiçbirşey demeden kapıya doğru yürümeye başladı. Tak tak tak... Kısık sesimle “ senin adın Lili olsun” dedim. Topuk sesleri durdu bir iki saniye, sonra tekrar devam etti. Belli ki bu adı sevmişti.

Şimdi beni aramasını bekleyecektim gözüm sürekli telefonda. Bilmediğim bir numaradan arayıp, farklı bir otelde buluşmak için mesaj atacaktı....Bekliyordum küçük zevk oyuncağımı....Odada, yerde çırılçıplak acıya ve boşalmama rağmen hala zevk içinde yüzüyordum Kısık sesimle “Lili” dedim, “senin adın Lili. Benim küçük tatlı Lili’m”.....

3 yorum:

  1. Bence adamı çok ezmişsin hayatım..belli bir noktadan sonra onuda özgür bıraksan sanki?..usta sensin..)) Evet dominant bir fantezi biz erkekler zaman zaman edilgen olmayı dileriz, bu kadar aşırısı iin bir yorum yapmayacağım ama bende 2 şeyi bazen isterim, 1.hiç bir şeye karışmadan yatmayı, 2. bir hayvan gibi sadece birleşip bencilce boşalmayı..güzel olmuş ...biraz kafa karıştırsada LİLİ...çok gizemli ..)))

    YanıtlaSil
  2. Lilly comes when you stop to call her
    Lilly runs when you look away
    Lilly leaves kisses on your collar
    Lilly, Lilly, Lilly, Lilly, stay! ...

    YanıtlaSil