Tam altı aydır iş hayatından uzaktayım. Bir zamanlar çalıştığımı unutmuş gibiyim. Sabah erken kalkmalar, laptop çantamı kamburumu çıkartarak ayaklarımı sürüyerek servise mahalline gitmeler, pastanedeki kahvaltılar, iş arkadaslarımla bahçe sohbetlerimiz, genel müdüre takındığım tavırlar, finans servisine gidip iki üç cümleyle ortalığı dağıttığım anlar, kimin toplantısı olursa olsun hiç utanmadan kapıyı açıp "kusura bakmayın, böldüm ama bu çok aciil" diye hallettiğim işler, gece yarısına kadar kaldığım mesailer, yeni sisteme alışmaya çalışmak için verdiğim mücadele, hepsini unuttum sanki. Kafamın bir kenarında" aa, evet bir zamanlar böyle şeyler yapıyordum, bir işim vardı"diye sabitlenmiş bir kısım var; hepsi bu.
Ofis hayatından çıktıktan sonra neler yaptım, neleri fark ettim, neleri değiştirdim mesela.
Kahvesi ucuz diye Beltur"a takılmalar, ücretsiz seminerleri toplantıları takip etmeler, pazara gidip taze sebzelerle tanışmalar, çok ender kullandığım otobüs için kart çıkartmalar ve ev kadınlarının yaşantısı hakkında detaylı bilgiler. Apartmanla ilgili sorunlar, bahçe düzenlensin mi, alt kata kedi yavrulamış beslemek lazım vs.vs.
En güzeli de gömlekler ceketler etekler ve topuklu ayakkabılardan, her sabah makyaj yapmaktan kurtulmak oldu. Ya eşofman ya da kotla çıkıyorum ve öyle rahatım ki...
En çok özlediklerim arasında sabah uykusu vardı. Bacak kadar çocukken sokaklara düşmüş ve bir daha doğru dürüst uyumaya fırsat bulamamıştım. Vücudum artık isyan ediyordu; tertemiz nevresimler, yastıklar dünyadaki en çekici objelerden biriydi benim için, Ortama uyum sağlamak, ev kadını havasına girmek için bir de pufudak bir sabahlık edindim. Evet, ne diyordum, sabah uykusu ne güzel şeymiş diyordum. Artık erken kalkmak zorunda değilim. (Külliyen yalan. Kocam için saat yedide kalkıp süper kahvaltılar hazırlıyorum. Ara sıcaklar her gün değişiyor. Kimi zaman fırında yalancı pizza, kimi zaman hiç yumurta yemediğim halde omletin farklı çeşitleri, sigara börekleri) Ben önceden yemek yapmazdım, sadece canım isterse orjinal yemekler yapardım. İlk defa düzenli olarak yemek yapıyorum.
Bazı sabahlar canım hiç istemiyor kalkmak; o zaman uyuma numarası yapıyorum, horluyorum filan. , Kocam da beni uyandırmaya kıyamayıp sessizce gidiyor. Ohh, ne güzel oluyor o zaman. Ceşit çeşit rüyalardan sonra (Tayyip"in korumalarının çıkardığı ses gibi) ses çıkartarak evin içinde geziniyorum. Yuh, saat on olmuş, Çok hafif bir kahvaltı ediyorum.Haberlere bakıyorum, gazete varsa onu okuyorum. Yarım saat sonra kahve saatim geliyor. Havalar güzel şimdi; Sigaramı alıp balkona çıkıyor ve kelimenin tam manasıyla hiç bir şey düsünmeden adalar manzarasına bakıp kahvemi içiyorum. Birkaç saat süren bugün ne pişirsem stresinden sonra evdeki malzemelerden bir şeyler çıkartmaya çalısıyorum, yok olmazsa, altı katlı asansörsüz evimden üşene üşene markete gidiyorum. Eski oturduğum evde alt katta market vardı ve ben bakkala gitme konusunda hiç problem yasamıyordum. Sepeti salıyordum,, hooop her şey iki dakikada elimde, Bu açıdan büyük sorun yaşıyorum. 84 basamaklı merdiveni in, sonra tekrar çık, yarım kilo eriyorum. Sonra yemek pişirmeye başlıyorum. Saat oldu mu üç. Eyvah! gün bitti diye panikliyorum. Boşum, yararlı işlerle uğrasmam lazım ya...
Sonra sahile doğru yürüyorum, açlıktan gebersem de tek başıma olduğum için öğle yemeğini yemek istemiyorum. Sahilde kitabımı okurken tekrar bir Türk kahvesi içiyorum. İyice yürüdükten sonra tekrar eve geliyorum. Yabancı dizilerden birini bulup, izliyorum. Bir de kaktüs yetiştirmeye merak saldım bu aralar belki tasarım kaktüsler yapıp, satarım, zevk için tamamen.
Hayatımda ilk defa, hiç bir hedefim yok, Streslendiğim, olacak mı olmayacak mı diye kendimi yediğim bir konu yok. İnanamıyorum ama durum böyle. Mevsimlerin geçişini izlemek isterdim hep çalısırken. Ağaçtan son yaprak ne zaman düşecek, çiçekler ne zaman açıp meyveye dönecek, kiraz, arkasından dut, ayva, bunlar nasıl olacak, tek tek gözlemlemek isterdim. Diktiğim bir fidenin sebze vermesini, günbegün gözlemlemek isterdim. Bunu çok istiyordum; evet, oldu. Hiçbir acelem olmadan günün, anın tadını çıkartmaya çalısıyorum. Korkusundan, komedisine, savaşlısından, dramına kadar vakti zamanında izleyemediğim ne kadar film varsa izliyorum. Her güne bir film, her haftaya bir kitap kuralı koydum. İndirimlerden ilk haberi ben alıyorum; işime yarar bir şey varsa üşenmeden gidip sakin sakin alışveriş yapıyorum.
İnsan neler neler öğreniyor yaaa, Mesela dünyanın parasını vererek çatlak topuklarım için aldığım krem yerine, bildiğiniz 3 TL lik sirkeli suya ayaklarını koyunca bebek poposu gibi olduğunu, lavaboları çamaşır suyu yerine sirkeli suyla temizlersen çok daha hijyenik olacağını, kemik çorbasının bir sürü hastalığa iyi geldiğini, evlenmek isteyen kadınların koca adayından üzerine bir ev yapmak şartıyla evleneceklerini....Boya yapmayı bile öğrendim. Mutfağı boyadım, çok şahane oldu..
Komşularıma gelince, süper insanlar. Bir tanesi her cümlesinden sonra " anladıııınnnn?" diye sorup, memelerime vurmasa daha iyi olacak ama... "Teyze, çürüttün benim memeleri üç ayda sen" dedim de sonra toplarladı hatun.
Tam ne pişireceğim bugün yaaaa diye düşünürken zil çalıyor, bir tabak zeytinyağlı, börek, mantı Allah ne verdiyse çıkıyorlar karşıma, mutluluktan havalarda ben. Karşı komşum sağır, iletisim kurmakta zorlanıyorum. Avazım çıktığı kadar konuşuyoruz kapıda, alt kattakiler dışarı çıkıyor, kavga mı var diye. Kahve sevdiğimi öğrenmiş, sürekli kahve içmeye çağırıyor beni. "Sevişmeyi çok sevemedim, sevsem kocam beni el üstünde tutar" diyor. Seviş be teyze, n'olcak" diyorum.
Bizim akrabalar çalışmadığımı öğrenmişler. Aaa, bak şu mağazada şunu unutmuşum, sen boşsun benim için alıp getirir misin. Sabah kahveye gel, nasılsa boşsun.Annemin kontrol zamanı geldi, sen boşsun bir götürüver. Arabanın bilmem ne taksidi var, sen boşsun yatırıver, demeseler iyi olacak. Aaaa, boşsam o kadar da boş değilim, düşünüyorum ben mesela.
Bizim bir köyümüz var bir aya kadar oraya gideceğim.Domates biber patlıcan ekeceğim. Belki koyun ve keçi de almak istiyor kocam. Bildiğin köy hayatı yaşayacağız dört beş ay. Belli olmaz. Harika bir iş teklifi alırsam (ki öyle bir şey olmaz, biliyorum) dönerim yine. Evimiz burada dursun diyorum, canımız sıkıldıkça geliriz İstanbul'a. Bir deneyeceğim, yeter yıllardır şehirde yaşadığım. Becerebilirsem buyrun ziyaretime gelin. Salça yaparım, turşu kurarım, pekmez yaparım. Orada ne ararsan var.
Siz bu yazıyı okurken ben film festivalindeki bir filmi seyrediyor olacağım.Çalısın siz, sakın bana özenmeyin. Çalışmak sizi kurtaracaktır dostlarım.