http://youtu.be/5yCx_YR791Q
Masalarının üzerine kara sinekler konmuş, küçük bir lokantanın önünden geçerken bu şarkı çağırdı beni. Hızlı adımlarım birden yavaşladı; bir iki saniye lokantanın önünde durdum, ayrılmak istemedim. Aklıma o kız gelmişti işte...
İbrahim Tatlıses de Sevilay da çok genç, her yerinden buram buram yaşam sevinci salıyorlardı o zaman.
“Gülümse biraazzz “ diye mahalleyi çın çın çınlatıyordu İbrahim Tatlıses yaz sıcağı sesiyle.
"Dinle bak, dinle, çok seveceksin" diyordu, kendisine bir yandaş ararmışcasına.
Ağustos”un onunda gelen ve üç haftalık iznini minicik bir balkonda geçiren, genç sarısı saçları mavi
gözleriyle çok şahane bir kızdı o.
Arabeskti.
80"lerin en sıcak hatırasıydı
Almanya’dan sarı Mercedes"in arkasındaki karavanla gelen
kızdı o !
Bir sürü bebekleri olan, gözlerinin mavisini çalmaya niyetlendiğim
güzel bir kız.
Hayatını ölesiye merak ettiğim , sırlarla dolu kız!
Aynı bu fotoğraftaki gibiydi.
Yıllar sonra Türkiye'ye yerleşti.
O Almanya'da yaşarken güzeldi gözümde, farklıydı. Buraya yerleştiğinde kokusunu da saçlarındaki
yıldızları da kaybetti.
Kokusu değişti ilk önce.
Sonra gözlerinin mavisi.
İstanbul'da yaşayan mutsuz , ne yöne dönse boşluğa
çarpan kadınlar gibi oldu; soldu, pustu, sindi, kahverengiye karıştı.
Ama en çabuk
değişen de benim kocaman yüreğimdeki sevgisi oldu; uçup gitti yeni yetme yüreğimden, beni boşluğa bıraktı.
Ergenlik çağımda kalbime konan bu minik, rengarenk kelebek,
kanatlarını toprağa verdi bir gece aniden. Saman sarısı da deniz mavisi de bahar kokusu da kara bir toprağa karıştı;
Öldü mü, öldürüldü mü, ölmeyi mi seçti, bilemedim. Bilemedik.
Zaten onu kimse de merak etmedi...
Sık sık rüyamda görüyorum; bembeyaz elbiseler giymiş yaz kumaşlarından, saçları güneş vurdukça parlıyor,
ayakları çıplak, ayakları hep çıplak. Ayakları hep toprağa yakın.